Facebook'ta paylaş Twitter'da Paylaş
KISKANÇLIĞIN KOKUSU

Duyularım çok hassastır. Kıskançlığın kokusunu alırım mesela. Bir nevi kendini koruma mekanizması, bir nevi kendimi fesattan, hasetten korumak için gelişmiş içgüdü gibi. Kokusunu alırım ve öyle güzel anlamaz gibi yaparım ki... Anlamadım zannedersin.

45 yaşımdayım sevgili okur. İş hayatımın ciddi bir kısmında kadınlara yönelik içerik hazırlayan portallar için çalıştım. Kadına yönelik portal içeriği hazırlamak için kadın nedir, ne bekler, ne ister, ne arar anlamak da gerekir. Neye kızar, neyi sahiplenir, neyden mutlu olur, neyi kıskanır bilirim. İşim bu, bunu öngörerek ve bunlara göre içerik hazırlayarak para kazanmış bir insan var, yazar var karşında. Binlerce kadınla röportaj yaptım. Korktuklarında, sevindiklerinde, üzüldüklerinde, heyecanlandıklarında, öfkelendiklerinde, endişelendiklerinde, hasetlendiklerinde nasıl refleks verdiler görme şansım oldu benim. O yüzden bir derdi olan kadının da kokusunu alırım, bu kadın bir yara almış derim, bir kıskançlık içinde olduklarında da hissederim. Çok gördüm çünkü. Bilirim.

Ben de bir kadın olduğuma göre, birbirimize karşı iyi olmamız gerektiğine inandığımdan (evet, hala) karşımdaki diğer kadının özgüvensizliğini kanırtmamak için özen gösteririm. Misal (sallıyorum) görüntüsünden yana bir endişe taşıyorsa, bana böyle bir his geçtiyse eğer, giyinirken özellikle dikkat ederim. Zaten yaşıma göre giyinirim de, daha da dikkat ederim. Kimsenin hassasiyetini kaşımamaya özen gösteririm. Benimle bir arada geçirdikleri süre zarfında incinebileceklerini düşündüğüm yerlere dokunmam.  İnanmazsınız benim işimden gerilen oluyor mesela, o ortamda fazla işimden bahsetmemeye çalışıyorum. Benim yazar olmam, kitap yazıyor olmam, okurlarım olması kimilerini –nasıl desem- “gıcık edebiliyor” ve ben bu duyguyu hissettiğim zaman -bana bir şey sorulmamış- asla bahsetmiyorum yazdıklarımdan. Anlamadığımı sanıyorlar ama anlıyorum. Anlamamam mümkün olabilir mi? Gözlem yeteneği olmayan bir insanın yıllardır yazı yazabilmesi söz konusu olabilir mi?

Bana tuhaf gelen kısım bu kıskançlıklar değil. İnsan insanı kıskanır, bundan doğal ne var? Bunu bu kadar aleni yapıp anlaşılmadığını düşünmek beni şaşırtıyor. Bu kadar yoğun yaşanan bir duygunun diğer kişiye geçmediğini düşünebilecek kadar hislere teslim olmak beni hayrete düşürüyor. Ben bana sempati duyanı da antipati duyanı da, seveni de haz etmeyeni de, kıskananı da hasetleneni de hissedebiliyorum. Bu bana işimden, tecrübelerimden, burcumdan, yıldızımdan, enerjimden, yaşımdan, gördüklerimden bir armağan. Vücudum bana diyor ki “bak, bu insan sana karşı böyle bir duygu içinde, çok yaklaşma, önlemini al”. İşin tatsız tarafı bu kabil işlerin ilerleyen yaşlarımızla azalacağını, bizlerin –artık- duygularımız konusunda daha olgunlaşmış olacağımızı düşünürdüm ama görünen o ki östrojen denen hormon yaş kaç olursa olsun –tıpkı erkeklerin testosteronu gibi- aklın önüne geçip manasız şeyler yapmamıza sebep olabiliyor.

Bu tespitler ışığında, sen sevgili okuruma tavsiyelerim şöyle olacak. Tüm duygular hepimiz için. Beğenmeler, özenmeler, kıskanmalar, hor görmeler, kızmalar, çemkirmeler, hepsi insana dair, hepsi bizden çıkabiliyor. Yapmamız gereken –bence- hormonlarımız bir karar alırken aklımızı kenara koymamak. İçgüdülerimiz, hormonlarımız bize bir şeyler söylerken aklımızın da devreye girip “saçmalama” demesi lazım.

Zaman zaman bahsederim, benim babam avukat. Bir avukat için de hayatı boyunca çok limitli sosyalleşerek yaşamış bir insandır kendisi. Annem de tenkit ederdi hep babamı bu antisosyal tavırları yüzünden. Babam derdi ki; “O kadar çok insan gördüm, öyle çok insan tanıdım ki... Soğudum...”

Bugün o kadar iyi anlayabiliyorum ki babamı. Bu yüzden hayvanlarla aram daha iyi oldu. Bu yüzden insanlara karşı radarlarım hep açık, çok açık. Bu yüzden anlayabiliyorum, kokusunu alabiliyorum.

Sen koku alabiliyor musun sevgili okur? Etrafındaki, insanların ne kadarı seni gerçekten seviyor kesin olarak söyleyebiliyor musun? Seninle konuşurken akıllarından geçenleri hissedebiliyor musun? Kendini koruyabilmen için önemli bu.

Öfke de, mutluluk da insana dair. Sevinçler de hüzünler de insana dair. Kıskanmak da beğenmek de insana dair. İnsanlar tüm hisleriyle ve içgüdüleriyle varlar, doğal olanı bu. Hepimizde olan duygular bunlar.

Kendi aramızda, kendisine “bıırrhhh” diyebilenler ve diyemeyenler olarak ayrılıyoruz hepsi bu.

Kendinizi kolaylıkla kontrol edebildiğiniz günler dilerim. Ömür geçmez diğer türlü...