Dokunma: Dokunma duyu sistemi çok karmaşıktır. Bütün vücuda dağılmış yüzlerce reseptörden oluşur. Derinin sıcak, soğuk, basınç, nesnelerin yumuşaklığı, sertliği gibi farklı fiziksel özelliklerini ve acıyı algılamasını sağlar. Rahim içindeki hayatın erken devrelerinden itibaren farklı duyumları algılayan farklı duyu reseptörleri vardır. Dokunma duyusu testleri, 10. haftadan itibaren genital bölgenin, 11. haftada avuçların, 12. haftada ayak tabanlarının dokunma duyarlılığının oldukça gelişmiş olduğunu göstermektedir. Bu bölgeler yetişkinlikte de vücudun diğer bölgelerine göre daha fazla duyu reseptörü taşımaya devam edecektir.
Bebek rahimdeyken duyu reseptörlerinden çok fazla bilgi alır. Bunların çoğu hoşuna gidebilecek türdendir; rahim duvarının yumuşak ve düzgün dokusu, amniyotik sıvının kendisini sarması, eşit dağılan basınç, sabit sıcaklık.
Tat ve koku: Tadı algılayan duyusal yapı 14. haftadan itibaren mevcuttur. Yutmayla ilgili testler rahimdeki bebeğin şekerli bir tatla karşılaştığı zaman yutma hareketlerini arttırdığını; acı ya da ekşi bir tatla karşılaştığında yutma hareketlerini azalttığını ortaya koymuştur. Amniyotik sıvı, içinde bulunan maddelerin çeşidine bağlı olarak farklı tatlar içerir. Doğumdan sonra yapılan testler bebeğin belirgin tercihleri olduğunu gösterir.
Burun 11 ve 15. haftalar arasında gelişir. Çok yakın bir geçmişe kadar rahimdeki bebeğin koku alabilme ihtimali olduğu kabul edilmiyordu; bu deneyimin yalnızca havadar ortamlarda, solunum yoluyla edinilebileceği düşünülüyordu. Fakat son yıllarda yapılan araştırmalarla amniyotik sıvının içinde de bunun mümkün olduğunu keşfedildi. Birçok kimyasal bileşik plasentayı geçerek amniyotik boşluğa ulaşabilir ve bebeğin ağız, burun, yutak boşluklarına temas edebilir. Yutma ile bebek bu bileşiklerin tadından başka kokusunu da alır. Rahimde iken oluşan tat-koku bağlantısı, doğumdan sonraki dönemde de devam eder ve tat-koku tercihlerini etkiler.
İşitme: Rahim seslerle dolu bir ortamdır. Güçlü, ritmik, uğultulu ve süreğen bir sesin bulunduğu kaydedilmiştir. Bu ses annenin kalp atışıdır. Buna ek olarak, içinden geçen havanın sebep olduğu, bağırsaktan gelen gürültüler, kemiklerden gelen yankı vs. duyulur.
Fetüsün işitme organları 24. haftadan itibaren tamamlanır. Fakat 16. haftadan beri dinleme yetisi olduğunu kanıtlayan testler vardır. İçerideki sesler dışarıdaki seslerin içeri girmesini zorlaştırır ve amniyotik sıvı da bu dış seslerin şiddetlerinin azalmasına sebep olur. Bebek yalnızca belli bazı sesleri duyabilir.
Sesin bebeğe ulaşmasını sağlayacak uygun araçlar ile müzik dinletilerek birçok test yapılmıştır. Hareketler açısından bakıldığında veriler, bebeklerin sakin müziklere daha az tepki verdiklerini (Brahams’ın ninnisi ya da Mozart senfonilerinin yavaş tempolu olanları denenmiştir); güçlü ritimlere ise belirgin şekilde hareketlenerek tepki verdiklerini (örneğin Rock parçalarına) gösterir. Çok güçlü ve ani seslere ani hareketlerle ve ses kaynağından uzaklaşacak şekilde tepki verdikleri gözlenmiştir.
Görme: Göz hareketlerini gerçekleştirmeyi sağlayan kaslar ve görme sistemi çok erken gelişir. Göz kapakları 26. haftaya kadar kapalı kalır fakat bebek gözleri açılmadan önce de ışığa duyarlılık gösterir. Annenin karnına ulaşan belli bir şiddetteki ışık, fetüsün kalp atışlarını hızlandırır.
Fetüsün görme yetisinin test edilmesi mümkün olmasa da, 28. haftadan sonra dünyaya gelen erken doğmuş bebeklere bakarak bu sonuçlara ulaşabiliriz. Gözlerin yatayda ve dikeyde hareket ettirilmesi ve odaklanabilmesi 31 ve 32. haftalarda mümkün olabilmektedir.
Bu yeti, deneyimlerle hızla gelişir ve normal süresinde doğmuş bir bebeğin yetilerine yaklaşır. İlerleyen sayfalarda göreceğimiz gibi, yeni doğmuş bir bebek ortalama 30cm. mesafedeki nesnelere gözlerini odaklayabilir.
Görme deneyimlerinin niteliğine bakacak olursak, hamileliğin sonuna doğru rahim ve karın duvarları o kadar gerilir ki, annenin karnı kalın giysilerle örtülü değilse bir miktar ışığı geçirir.
Bu ışığın rengi kırmızımsıdır. O halde bebek aydınlıkta kırmızımsı-pembemsi tonlarda görecektir.