Facebook'ta paylaş Twitter'da Paylaş
Ann Boyutu
"MEME İSTİYORUM!"

“18 aylık oğlumla giderek tırmanan bir sorunlar demeti yaşıyoruz. 27 yaşımdayım ve kariyerim için çok önemli bir sınava hazırlanıyorum. Ama kendimi tezime veremediğim gibi oğlumla da ilgilenemiyorum. Bana aşırı düşkün. Devamlı emme isteği var. Beş dakikada bir “meme” diyerek bacaklarıma sarılıyor. Geceleri memede ve aynı zamanda bana dokunarak ve saçlarımı tutarak uyumak istiyor. İzin veriyor olmama rağmen uyuyamaması beni çok yoruyor. Bakıcı gidene kadar sayısız kereler kapıma geliyor. Çok ısrarcı olursa kapıyı açıp onunla biraz vakit geçiriyorum. Kapımdan ağlayarak da olsa kendiliğinden gittiği de oluyor. Babası beşikte sallayarak uyutuyor. Sabah 03:00 sularında ben yatağa girince, sanki gelişimi hissetmişçesine uyanıyor ve memeyle süren yorucu gece maceramız başlıyor. (…) Mememi emzik gibi kullanıyor. Saçımı çekiyor, yüzümü tırmalıyor. Giderek sinirli huysuz bir çocuk olup çıktı.”

Mektuptaki anne; eş, iş ve çocuk üçgenini birlikte yönetmekte zorlanıyor. Yaşarken zor olan bu duruma, anne tepeden bakabilse, içinde bulunduğu yaş dönemi ve lohusalığına bağlı hormonal yapısıyla bu badireden hasarsız çıkabilecek fiziksel güce sahip olduğunu görecektir.

Kısaca, anne ruhsal ve bedensel olarak önemli bir güce sahiptir. Evi, eşi, çocuğu ve yükselme potansiyelinde olduğu bir işi vardır. Böylece, anne bardağının dolu taraflarının farkındalığı ile kısmi bir rahatlık hissedip güçlenebilir. Geriye, geçici olduğu kesin olan sorunun üstesinden gelmek kalır.

İkinci olarak anne enerjisini önceliklere göre yönlendirirse, kendi, eşi ve çocuğundan ibaret olan bu üçlü parti, bu zor dönemi en az hasarla atlatabilir. Aksi halde, eş, iş ve çocuğun karşılanmamış ihtiyaçları gelecekte başka depremlere gebe olarak kalıcı hasar bırakır. Bu kaostan en çok zarar görecek olan; ihtiyaçları için son çare olarak başvurduğu davranışları da annesi tarafından refüze edilerek mutlak çaresizliğe itilen gelişme çağındaki bebektir.

Annenin önceliği tezini vermektir.

Bebeğin önceliği ise; annesi ile birlikte olabilmektir. Anne bebeğin bakımını üstlenirse tezini yapamaz. Öte yandan, bebeği kendinden uzaklaştırdıkça bebek huzursuzlanır. Anne yine tezini yapamaz. Anne evin dışında bir mekânda çalışmalarını sürdürse, aklı bebeğinde kalır ve yine çalışamaz. Bebeğe gelince, annenin yokluğunda bir süre huzursuzlaşıp sonunda susar.

Ancak bu suskunluk bazen çözüm olmayıp, bebeğin içe kapanmasına ve gelişmesinin durmasına yol açabilir. Bu konuda Spitz ve Bowlby’nin önemli saptamaları vardır. Bebeklerin annelerinden kısa süre (günlerce) için dahi olsa ayrılmaları karşısında verdikleri tepkilerin ağlama, duygusal tepkisizleşme ve gelişmenin gerilemesi şeklinde üç aşamada olduğunu ve kalıcı hasarlara yol açtığını iddia etmektedirler.

Kendi klinik gözlemlerimiz doğrultusunda baktığımızda da bu otörlerin görüşlerine katılmamak mümkün değildir. O halde, bu anne ne yapmalıdır?

Annenin yapması gereken, bir yandan çalışmalarını sürdürürken bir yandan da bebeğinin aynı mekânı kendisi ile ve en uzun süre paylaşabilmesine olanak verecek çözümler üretmesidir. Bunların içinde en pratik olan onunla birlikte uyumak olabilir. Onun uyuduğu odada tez çalışmalarını sürdürmek olabilir. Bebeğin beslenmesi ve temizlenip yıkanması sırasında bu işlemleri yapmasa bile o ortamda bulunması olabilir. Anne yüzüne kapı kapatmak, itmek gibi çocuğu kendinden uzaklaştırma davranışlarını terk etmelidir. Bu davranışların terki dahi bebekte kısmi bir rahatlama yaratır.

 

Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin (Davranışlara Söz Geçirmek)