En son pasaport yeniletme işlemlerim sırasında Büyükçekmece Polis Karakolunda yaşadıklarımdan sonra polisle mecbur kalmadıkça muhatap olmayı bıraktım. Bir keresinde bana ceza yazmaya çalışan bir polisi evlendirmeye karar verdiğim oldu (diğer yazı için tık tık). Sonrasında yine polisle aramdaki mesafeyi korumaya gayret ettim çünkü geçinemiyoruz. Evet geçinemiyoruz... Çünkü ben sabit fikirli onlar sabit fikirli olmuyor... Taraflardan birinin algıyı açması lazım ben maksimumda algıları açmışım ve haklıyım, karşımdaki tüm algıları sıkı sıkı kitlemiş... Nasıl anlaşabiliriz?
Yine de işimiz ne yazık ki ve zaman zaman polise düşüyor. Çünkü henüz kendi kanunlarımızı kendimiz uygulamaya başlamadık ama yakın...
Ben: Daha net nasıl anlatabilirim. ŞİKAYETÇİYİM! Şİ-KA-YET-Çİ-YİM!!!!!
Polis: Olamıyorsunuz. Yani olsanız da biz bir şey yapamıyoruz.
Ben: Neden? Çünkü size burada çay içip tavla oynayın diye maaş ödeniyor ondan mı?
Polis: Site içinde kendi güvenliğiniz var onlar halledecek siz aranızda konuşup halledeceksiniz.
Ben: Site güvenliği neyi halledecek Allahaşkına? Ne yetkileri var? Onlar sadece dışarıdan hırsız girmesin diye caydırıcı olsun diye varlar. Adamlara telsiz vermek için valilikten izin alıyoruz güvenlik ne yapabilir?
Polis: Tutmasaydınız o zaman güvenlik
Ben: Güvenliğimiz var diye mi cezalandırılıyoruz
Polis: Biz bu noktada müdahale edemeyiz
Ben: Ben cinnet geçirip bir komşuya pompalı tüfekle dalarsam müdahale edebiliyor musunuz?
Polis: O zaman müdahale ederiz.
Ben: Peki ben o noktaya gelmeden müdahale etseniz. Koruyucu hekimlik gibi “koruyucu polislik” noktasında
Polis: Edemeyiz.
Ben: Sırt çantası takıp “diren Mehtap” dersem müdahale edebiliyor musunuz?
Polis: Gözaltına alabiliriz
Ben: Yaşadığımız sitede çıkan olaya kan akmamış diye müdahale edemiyorsunuz ama?
Polis: Edemiyoruz... Çaylarımız da soğuyor bu arada size laf anlatırken
Ben: ...... vah vah
Bahçeşehir Polis Karakolunda bu konuşma yaşlanırken bana “yapamayız edemeyiz diyen” amir gayet rahattı da orada genç polisler vardı, olan biten konuşmalardan o kadar rahatsız oldular ki, amirleri konuşurken kafalarını kaldıramadılar.
Bu “konuşmalara” muhatap kalmamak için mümkün olduğunca polise gitmiyorum zaten. Bizim güvenliği güçlendirmenin yollarını araştırıyorum şimdi. Valilikle görüşüp kendi “güvenlik timimizi “ kurma kararı aldım. Yani polisle yaptığımız konuşmadan çıkan tek ve yegane sonuç bu değil mi? Adam “madem güvenliğiniz var o yapsın bana ne leyn” diyor ve çayı soğuduğu için de atarlanıyor.
Öte yandan basketbol maçı izlemek için Ülker Sports Arena’ya gidiyorsun, polis olamadığı için kursa gidip özel güvenlik şirketine yazılan insanlar –kendilerine ne talimat verildiyse- maç izlemeye gelen insanlara el kaide militanı muamelesi yapıyor. Basketbol maçı dikkatinizi çekerim futbol değil.
Ülker Sports Arena güvenliği tarafından, ceplerimizin içi çantalarımız en özel eşyalarımıza kadar didik didik aranıyor.
Çantamızda çakmak, su ne varsa alınıyor.
Ama içerde kola kutuyla satılıyor. Sahaya pet şişede su atmak yasak ama kutu kola atmak serbest sanırım.
Sonra kocanız tuvaletteyken kenarda durup gelmesini bekliyorsunuz oğlunuzla ve hırtın biri gelip “burada durmak yassah” diyor. Çocuk da şok siz de.
Diyorsunuz ki; “kocam tuvalete gitti, onun çıkmasını bekliyorum, oğlum da ısınma atışı yapanlara bakıyor beklerken, yerimize geçicez şimdi". Yani daha insanca nasıl anlatabilirsiniz değil mi?
Ve güvenlik “beni ilgilendirmez bekleyemezsiniz” diyor.
Sonra siz; “ben gazeteciyim, canım nerede isterse durur, nerede isterse beklerim, seni de rezil kepaze ederim! Sen mi söyleyeceksin ben nerede dururum nerede duramam? Sen kimsin?" Diye deliriyorsun.
Çünkü sırt çantası taşımıyorsan yurdum polisinin ilk işi çayı soğutmadan içmek. Güvenlik görevlileri ise kendilerini MI5 sanıyor bu arada...
“Ne Mutlu Türküm diyene” yani...