Yenidoğan diğer insanlarla ilişkiye girme konusunda kendine has bir yeteneğe sahiptir; yani sosyal bir varlıktır. Çocuk yalnızca onun ilişki ihtiyacını giderebilecek yetişkinlerin yanında büyürse sağlıklı olabilir.
Bebek doğumundan itibaren etrafıyla sosyal etkişleşim içindedir. Çünkü daha doğmadan uyarılara cevap vermeyi ve durumlara uyum sağlamayı öğrenmiştir.
En baştan beri dış dünyayla ilişkisini kendi duygularının değişken hızına göre yaşar. Serbestlik ve kapalılık, dikkat ve ilgisizlik, uyarılara duyarlılık ve rahatlama, motivasyon ve kayıtsızlık birbiri ardına gelir.
Annenin, bebek tarafından en hoşlanılan kişi olması gerekmez
Anne kesin olarak ayrıcalıklı bir konuma sahiptir. Fakat tek ilişki kurulan varlık değildir. Ve en çok hoşlanılan kişi olması da gerekmez. Eğer etkileşim güzelse baba ya da bir başkası sevgi figürüne dönüşebilir. Çocuk için en sevilen insan figürünün hep anne olduğu ve bunun biyolojik bir getiri olduğu farz edilir. Çocuk hayatının başında annesini seçmiyor, eğer ane sürekli olarak kendisiyle ilgilenirse bu tercihi açığa vuruyor. Aksi takdirde tercihi farklı figürlere yöneliyor.
Çocuğun alışmasını etkileyen ve yönlendiren kişi sadece yetişkin değildir. Yenidoğan kendine ait ve yetişkinden bağımsız bir davranış düzenine sahiptir. O halde etki karşılıklıdır ve yetişkinle ilişkisini gözardı ederek çocuğun davranışlarını doğru biçimde incelemek mümkün değildir. Yalnızca ilişki içerisinde hem çocuğun hem de yetişkinlerin davranışları anlam kazanır.
İnsan hayatının ilk günü çok büyük bir ilişki çeşitliliği barındırır. Bu yenidoğan için önceki deneyimlerinin yok olduğu ve bunun ötesinde yeni duyusal uyarılara maruz kaldığı hassas bir andır. İlerleyen günlerde ilişki düzene girmeye başlar, yoğun iletişim anları sıklaşıranneyle bebek bakışır, birbirine dokunur ve konuşurlar.
Daha ilk günden itibaren birtakım ilkel öğrenme işaretleri gözlenir. Yenidoğanlar, benzer durumlara benzer biçimlerde tepki verirler.