Hamilelik döneminde kadınların çoğu bulantı gidermek (zencefil), sıvı ihtiyaçlarını karşılamak, sakinleştirici özelliklerinden faydalanmak veya lohusalık döneminde sütü artırmak için papatya, rezene, ısırgan otu gibi çeşitli çayları kullanıyor. Günlük miktar iki fincanı aşmadığı takdirde sorun yok gibi görünüyor.
Hâlbuki ismi masum gözükse de bazı bitki çayları, örneğin adaçayı, sinameki, fesleğen, keten tohumu, ahududu gibi çaylar sıkça tüketildiğinde düşük yapma riskini, kanama riskini ve rahim kasılmalarını artırarak erken doğum yapma riskini artırabiliyor.
Örneğin; ahududu çayının doğum kasılmalarını başlatıcı etkisi yüzyıllardan beri biliniyor ve ebeler tarafından gecikmiş doğumları başlatmak için kullanılıyor.
Bunların yanında üçüncü bir grup bitki çayını ise artık hemen her markette rastlayabileceğimiz ancak isimlerini az duyduğumuz veya hiç duymadıklarımız oluşturuyor: Biberiye, lavanta, yabanmersini, sarı kantoron, melisa yaprağı, kediotu, oğul otu, aloe vera, karahindiba bunlara örnek verilebilir. Bu sayılan bitki çaylarının özelliği de hamilelikte kullanıldıklarında erken doğum, kanama ve düşük riskini artırma olasılıklarının bulunması ve bu nedenle kesinlikle kullanılmaması gerektiğidir.
Bazı bitkilerin aşırı kullanımda sakat doğuma yol açtıklarına dair birtakım bulgular bile mevcuttur.
Özet olarak; hamilelik döneminde bitkisel çaylara masum gözüyle bakmak yerine günümüzde kullanılan ilaçların kökeninde bitkiler olduğu gerçeği göz önünde bulundurulmalı ve bitkisel çayları kullanmadan önce mutlaka doktora danışılmalıdır.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Kağan Kocatepe