Günümüzde henüz nedeni net olarak bilinmese de depresyonun kadınlarda daha fazla görüldüğü bilinmektedir. Depresyonda kadınlar ile erkekler arasında var olan biyolojik, psikolojik ve sosyal farklılıkların ayrı ayrı ya da birlikte etkili olabileceği ileri sürülmektedir.
Menstruasyon öncesi, menapoz, doğum öncesi ve doğum sonrası dönemlerde ortaya çıkan ruhsal belirtiler, kadınlardaki depresyonun biyolojik kökenli olabileceğini düşündürmektedir. Depresyonun gelişiminde kadınlığa özgü hormonların rolünün olabileceği düşünülmekle birlikte, konu tam olarak açıklığa kavuşturulamamıştır.
Araştırmacılar, depresyonun sosyal nedenlerden dolayı daha yüksek oranda görüldüğünü belirtirken, kadınların kadın olmaktan dolayı daha fazla psikososyal stres etmenine maruz kaldığını ve bu nedenle depresyonun kadınlarda daha fazla olduğunu savunmaktadırlar. Kadın ve erkeklerin ister biyolojik kökenli olsun, ister sosyal kökenli olsun, farklı psikolojik yapılara sahip oldukları görülmektedir. Bu farklılıklar stresle baş etmeyi, duyguları tanıyabilme ve ifade edebilmeyi, diğerlerinden ve kendilerinden beklentileri, özetle kişinin dünyayı, hayatı, ilişkilerini, kendisini ve geleceği değerlendirmesini etkileyebilmektedir. Diğer yandan kadınlar ve erkekler arasındaki farklılığın yapay bir farklılık olduğunu ileri süren araştırmacılar da vardır. Bu araştırmacılar, erkeklerin yaşadıkları depresyonu tanıyamadıklarını ya da toplumsal rolleri nedeniyle depresyonla ilgili yakınmalarını ifade etmekten ve bunlar için çare aramaktan kaçındıklarını belirtmektedirler.