Panik atak, son yıllarda halk arasındaki günlük dile de yerleşerek, neredeyse depresyonu tahtından indirecek bir semptom olma yolunda ilerliyor. “Panik atak hastasıyım”, “panik atak geçireceğim” gibi tabirler gün geçtikçe çevremizde daha da yaygın hale geldi. Peki nedir bu panik atak? Uzman Klinik Psikoloğu Merve Büyükkucak panik atak ile ilgili en çok merak edilenleri açıkladı:
Panik, çok ani ve beklenmedik şekilde gelişen, kişiyi çaresiz ve işlevsiz kılan yoğun bir korku ve panik halidir. Bu atakların en büyük özelliği, kalp çarpıntısı, göğüs ağrısı, nefes alamama, mide bulantısı, baş dönmesi, el ve ayaklarda uyuşma, titreme, sıcak basmaları gibi birtakım bedensel şikayetlerin bu korku haline eşlik etmesidir.
Bu şikayetlerin yanı sıra, kişi o esnada kontrolünü kaybedeceğine, bayılacağına, kalp krizi geçireceğine, öleceğine veya kimsenin ona yardımcı olamayacağına dair ciddi endişeler yaşar. Bu ataklar, yaşayan kişi tarafından hem fiziksel hem de duygusal olarak oldukça zorlayıcı ve yorucu deneyimler olarak tanımlanabilir. Öyle ki, atakların sonrasında sakinleşmek ya da atakların etkisinden kurtulmak, oldukça uzun süreler alabilmektedir. Zaman zaman bu ataklar gece uykuları sırasında da görülebilir. Gün içerisinde yaşananlara oranla sıklığı daha az olmasına rağmen bu ataklar, kişiyi sebepsiz bir korku ile aniden uykusundan uyandırabilir ve kişinin sakinleşerek kendine gelmesi epey uzun zaman alabilir.
Panik atak kadınlarda daha sık görülüyor!
Erkeklere oranla genellikle kadınlarda daha sık görülen ve yaşamın çeşitli dönemlerinde de ortaya çıkmasına rağmen, en sık genç yetişkinlikte kendini gösteriyor. Panik atağın ortaya çıkışını anlatmak için bugüne kadar pek çok teori ortaya konulmuştur. Özellikle son yıllarda, bu konudaki araştırmaların sayısında artışlar meydana gelmiştir. Bunların en ünlülerinden biri “korkunun korkusu” ya da başka bir deyişle “korkudan korkmak” kavramından yola çıkarak, bedensel duyumların bir kez kaygıyla eşleştiğinde bunu takip eden her seferde bu duyumların kaygı ve korkunun habercisi, tetikleyicisi haline gelebildiğini ifade etmektedir. Bu döngüye ek olarak, söz konusu kişi aynı zamanda bedeninde gelişen fiziksel semptomları da bir felaket gibi yorumlamaktadır. Bu yorumlar da kaygı ve korkunun daha da artmasına sebebiyet vererek döngüyü daha da kuvvetlendirmektedir.
Kendini çok dinleyen panik atağa daha yatkın!
Panik atak, aynı zamanda son yıllarda kaygıya duyarlılık kavramı ile de ilişkilendirilmektedir. Buna göre son yıllarda yapılan birçok yabancı kaynaklı araştırma, vücudundaki değişimlere hassas olan, fiziksel semptomları felaket olarak yorumlamaya daha yatkın olarak tanımlanan kaygı hassasiyeti yüksek insanların panik atak geçirme risklerinin daha yüksek olduğunu göstermektedir. Bunu destekler nitelikte, bu atakların duygu ve düşüncelerden daha çok bedensel duyumlarına odaklanan ve duygularını söze dökme becerileri görece daha zayıf olan kişilerde görüldüğünü de söylemek mümkündür. Bu kişilerin daha çok zihninin bedensel duyumlarla ve değişikliklerle meşgul olduğu söylenebilir. Halk arasındaki tabiriyle belki “kendini, bedenini sık sık dinleyen” kişiler bu gruba rahatlıkla dahil edilebilirler.