Medeniyetlerin teğel tutturduğu yerdir su kenarları. Hayatın genişlediği, serpildiği; vahşi olanın yerini sivil olana terk ettiği hat…
Tazeliğin tek heceli çağrışımı…
Sesi, miladın öncesinden beri iksirlerden, ilaçlardan daha iyileştirici sayılmıştır üstelik.
Kucakladığı gökyüzünün rengini alarak; ya da bütün saydamlığı ve bereketi ile kendisine çağırarak; akarak, durarak, halkalar halinde genişleyerek, dalgalanarak; sadece kendisi olarak yaşamın ta kendisi kabul edilebilir. Evet… Su, varoluşu ile hayatı vaat edebilir.
Bu yüzden ona yakın olmak, hayata yakın olmaktır. Hem diriltebilir, hem de yatıştırabilir… Su kenarı, miniğinizle keşfetmeniz için capcanlı sürprizleri içinde barındıran bir armağan kutusuna dönüşebilir…
***
Yaşadığım kent, yani Mersin, Türkiye’nin en uzun sahil şeritlerinden birisine sahip… Oradayken asla daha fazlasına ihtiyacınızın olmadığı bir mavilik sizi çepeçevre sarar. Tabanlarınızın gücünü zorlayarak bir uçtan diğerine uzanabileceğinizi düşünür, düşlersiniz. Akdeniz’e yakın durabilmek, kendinizi ayrıcalıklı hissetmenizi sağlar bir anlamda. Sırtınızı palmiyelere ve zakkumlara verip, bir kumaşçı tezgâhında açılan lacivert kumaşın beyaz köpüklü dantelalarına dalarsınız. Zaman, kendisiyle yarıştığınız bir meydan okuyucu olmaktan çıkar. Onu gözle görebilecek kadar sakinleşir, mecburi bir meditasyonun eşiğinde bulursunuz kendinizi… Oksijen birkaç metre berideki kentin içinden sıyrılıp, en temiz ve berrak haline bürünebilir. Yorgunluğunuz size ne kadar şiddetle yapışmış olursa olsun, havanın içindeki yosun kokusuna dayanamayıp pul pul dökülür… Dört duvar arasında kalmış, kapalı olmanın verdiği ağır ve eskiyen havanın yükünü yüklenmiş genç yaşlı bütün omuzların su kenarına koşmaya ihtiyacı vardır.
Zamanın hırçın ve elektrik yüklü çocuklarının mutlaka suya dokunması gerekiyor. Bilhassa onların! Mersin’de sahil boyunda yürüyüş yaparken rastladığım bütün çocukların omzundan lüzumsuz “milenyum yükleri” alınmış adeta. Sönmeye yüz tutmuş oyunbazlıkları bir anda canlanıveriyor. Hırçın ve aksi çocukların yerini denizi soluduktan sonra, güç ve heyecan dolu çocuklar alıyor… Deniz, göl, ırmak müthiş bir büyüyü örten lacivert bir örtü gibi. Kaldırmak istiyorlar o örtüyü. Ardında olup bitene bakmak… O yüzden çakıl taşları toplamak, ayaklarını soyup iskeleden sallandırmak, küçük bir olta edinip lacivert örtünün berisine fırlatmak onlar için herhangi bir konsol oyunundan daha cazip ve gizemli… Suyla selamlaşan çocukların akşam uyudukları uyku bile bir başka; derin, ılık, renkli…
Ankara’da geçen çocukluğumda dahi, annem bu ilkeyi göz ardı etmeksizin bizi hafta sonları Gölbaşı ve Abant’a taşırdı. Yaz ya da kış fark etmezdi… Suyun büyüsü ve etkisi baki. Kent gürültülerinin, kalitesiz havanın, büyük kalabalıkların küçük suratlarımıza yüklediği o renksiz, o gri anlatımı söküp almanın en ilkel ama en sağlam yolunu keşfetmişti. Su sadece yüzdüğümüzde anlamlı değildi.
Bugün, size annemin bizlere küçükken hazırladığı çantanın tarifini vermek istiyorum:
1) Yedek çoraplar: Ayaklarımızı suya soktuğumuzda olabilecek mümkün kazalar için…
2) Küçük bir poşet: Bulabileceğimiz ilginç çakılları toplayıp, hatıra olarak saklamak için…
3) Deniz kenarına gidiyorsak: plastik kova ve misina… Balıktan yana şansımız yaver gidebilir; tabii eğer av yasağı yoksa! Eğer av yasağı varsa, bunu çocuklarınıza öğretebilirsiniz. Böylelikle sadece tutkulu bir doğa gezgini değil, aynı zamanda olaylardan haberdar bir doğasever de olabilir.
4) Mini piknik seti: Hazırlanmış birer sandviç ve meyve suyu… Önemli olan bu öğünden keyif almak!
Gitmeden önce, çevreyi ne kadar iyi biliyor olsanız da mini bir kroki çizip; çocuğunuzun maceracı ve oyunbaz yönünü kışkırtabilirsiniz.
Eğer deniz kıyısında bir gün geçirecekseniz, deniz hayatını anlatan birkaç web sitesini birlikte inceleyebilirsiniz. Herkes okyanusbilimine soyunamaz; ama çocuğunuz denize bakınca niye keşif isteği ile heyecanlanmasın?
Ve fotoğraflar… Doğanın armağan ettiği bu günü iyi değerlendirdiğiniz için baktıkça mutlu olacağınız birkaç kare olmalı değil mi?
Siz de kendi kentinizdeki su kenarlarını ve orada ziyaret edilebilecek ilginç noktaları bizimle paylaşırsanız; haritamız büyüyecek… Yaşadığımız coğrafya, bu muhteşem elementi; suyu cömertçe sunuyor bizlere; geriye sadece keşfetmek ve anlamak kalıyor.