Kadınlarda en sık görülen kanser türü Meme kanseridir. Çevresel, hormonal ve genetiksel nedenlere bağlı olarak meme kanserine yakalanan kadınların sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser çeşidi olmakla beraber, erken teşhis edildiğinde kesin tedavi edilebilen kanserlerden de biridir.
Türkiye Meme Hastalıkları Dernekleri Federasyonu (MHDF) Başkanı Prof. Dr. Vahit Özmen, her 8 kadından birinin meme kanserine yakalanma riskinin bulunduğuna dikkat çekiyor.
MEME KANSERİNİN BELİRTİLERİ
Prof. Dr. Vahit Özmen, memede fark edilen her kitlenin kanser olmadığını söylüyor. Özellikle 15-30 yaş arası kadınlarda, bu kitlelerin önemli bir kısmını “fibroadenom” denilen iyi huylu meme tümörleri oluşturuyor. Yine 30-50 yaş arası kadınlarda sıklıkla rastlanan kitlelerin aynı zamanda ağrı nedeni de olan kistler olduğu belirtiliyor. Bunların kanserle ilgisi olmadığını söyleyen Prof. Dr. Vahit Özmen, “Yine de memesinde ve koltuk altında bir kitle fark eden kadınların zaman kaybetmeden bir cerrahi uzmanına müracaat etmesi gerektiğinin altını çiziyor.
Meme kanserinde en önemli faktör yaştır, yaş arttıkça meme kanserine yakalanma riski de artar. Genetik faktörler de meme kanserinde önemlidir. Özellikle birinci derece akrabalarında meme kanseri olan kadınların meme kanserine yakalanma riski daha fazladır.
Uzun süreli (>5 yıl) menopoz tedavisi gören ve doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda da meme kanseri riski fazladır.
İlk adeti erken yaşta gören kadınlarda (≤12 yaş) ve geç menopoza girenlerde, ilk doğumunu 30 yaşından sonra yapanlarda, kürtaj yaptıranlarda, bebeğini emzirmeyen veya az emziren annelerde meme kanseri daha fazla görülür.
Bu risk faktörlerinin dışında da memede yeni fark edilen ağrısız, sert, sınırları düzensiz ve hareketi kısıtlı bir kitle söz konusuysa, meme başı ve derisinde kızarıklık ve portakal kabuğu görünümü oluşmuşsa, deride ülserleşme bulunuyorsa, göğüs duvarına yapışık sert bir kitle hissediliyorsa derhal bir uzmana gösterilmelidir.
TÜRK KADINI DOKTORA ÇOK GEÇ GİDİYOR!
Prof. Dr. Vahit Özmen, 15 bin meme kanserli kadın üzerinde yaptıkları çalışmada, “çok erken evre” olarak adlandırılan 1. evre meme kanserli kadınların oranının yüzde 25 olduğunu söylüyor. Oysa meme kanseri taramasının uygulandığı ABD ve Batı Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 75’leri buluyor. Bu, ülkemizde kadınlara meme kanseri teşhisinin ileri evrede yani geç konulduğu anlamına geliyor. Birinci evrede meme kanseri tanısı alan kadınlarda yüzde 100’e yakın yaşam şansı varken, 3. evredeki kadınlarda bu oran yüzde 50’nin altına düşüyor
TEDAVİNİN BAŞARISI ERKEN TANIYA BAĞLI
Meme kanserinde tedavinin başarısını belirleyen en önemli etken, hastalığın erken evrede tanınmasıdır. Çünkü kanserin erken evrede yakalanmasıyla meme korunabiliyor, ölüm oranı azalıyor ve etkin tedavi şansı artıyor.
Mevcut meme kanseri tarama yöntemleri; kendi kendine muayene, klinik muayene ve mamografiyi kapsıyor. Mamografinin, meme kanserini yakalamada etkinliği kanıtlanmış en önemli ve tek yöntem olduğunu söyleyen Prof. Dr. Vahit Özmen, ülkemizdeki kadınların, mamografi olanakları, ücretsiz mamografi çektirme ve muayene yönünden diğer gelişmekte olan ülkelere göre daha şanslı oldukları düşünmektedir.
ETKİN TEDAVİ NASIL OLMALI?
Meme kanseri tedavisi, bir çok kliniğin ve uzmanlığın birlikte çalışacağı "Multidisipliner" bir tedavi olmalıdır. Bu nedenle tedavinin yapılacağı hastanelerde meme kanseri konusunda deneyimli genel cerrah, radyoloji, patoloji, onkoloji, moleküler biyoloji, fiziksel tıp, rehabilitasyon, plastik cerrahi ve nükleer tıp uzmanlarının bulunması gerekiyor.
Prof. Vahit Özmen, bir hastanede, uyum içinde çalışacak meme kanseri uzmanları yoksa bu merkezde, meme kanseri tedavisinin yapılmaması gerektiğini belirtiyor ve Türkiye'de medikal onkolog ve radyolog sayısının da yetersiz olduğunu söylüyor: Türkiye'de kemoterapi yapılan onkoloji merkezlerinin sayısı yetersiz. Meme kanserinde diğer önemli lokal tedavi olan radyoterapide de durum aynı. Ülkemizde 400 kadar radyoterapi uzmanı mevcut. Özetle, medikal radyolog, radyoterapi merkezi ve modern radyoterapi cihazlarının sayısı da yeterli değil. Batı Avrupa ve ABD’de lokal ileri ve metastatik meme kanseri oranı ise yüzde 5’in altında.
Türkiye'de kemoterapi yapılan onkoloji merkezlerinin sayısı yetersiz. Meme kanserinde diğer önemli lokal tedavi olan radyoterapide de durum aynı. Ülkemizde 400 kadar radyoterapi uzmanı mevcut. Özetle, medikal radyolog, radyoterapi merkezi ve modern radyoterapi cihazlarının sayısı da yeterli değil. Batı Avrupa ve ABD’de lokal ileri ve metastatik meme kanseri oranı ise yüzde 5’in altında.
Türkiye'de kemoterapi yapılan onkoloji merkezlerinin sayısı yetersiz. Meme kanserinde diğer önemli lokal tedavi olan radyoterapide de durum aynı. Ülkemizde yeterli düzeyde radyoterapi uzmanı mevcut değil. Özetle, medikal radyolog, radyoterapi merkezi ve modern radyoterapi cihazlarının sayısı da yeterli değil. Bu sayının acil olarak arttırılması gerekir. Ayrıca, kemoterapinin oldukça fazla yan etkilerinin olduğu ve maliyeti dikkate alınırsa, medikal onkoloji uzmanı sayısı ve tedavideki deneyimlerinin ne kadar önemli olduğu daha iyi anlaşılabilir. Bugün meme kanseri hastasında, trastuzumab etken maddeli aşının 1 yıllık tedavi maliyeti 70.000 liranın üzerindedir. Ülke koşullarına uygun tedavi kombinasyonlarının tespiti için araştırmalar yapılması bu nedenle zorunludur. Ayrıca, yıllık kontrollerle, yapılan tedavilerin ve uygulama yapan cihazların etkinlikleri, tedavi değerleri ve yaydıkları radyasyon miktarları mutlaka denetlenmelidir."
Hastanın uygulanan tedavilerin yanı sıra moralinin de yüksek tutulması gerekir. Hastaya, hastalığının tedavi edilebilir bir kanser olduğu anlatılmalı. Hasta ve yakınları daha sonra kanser ve psikolojik yaklaşım konusunda uzman olan psikiyatrist ve psikologlar tarafından düzenli aralıklarla kontrol edilmeli. Böylece ortaya çıkabilecek anksiyete, depresyon ve umutsuzluk gibi psikolojik sorunlar tedavi edilebilir.