Kediler ne kadar çirkin varlıklar değil mi? Koca koca yeşil gözlerini masumane bir tavırla açıp bize bakmaları... Ne gereği var yani "miyav miyav" diye ayaklarınıza dolanmasının! Yumuşacık tüyleriyle içinizi ısıtmasının; patilerini göğüslerinizde, dilinin ıslaklığını boynunuzda hissetmenizin... Hele ki siz örgü örmeye çalışırken sevimli hareketleriyle örgü ipinizi mahvetmeleri, kabul edilemez!
Oysa kuyruğuna teneke bağlamak, üzerine kezzap atmak, hatta daha da abartalım dört ayağını kesip apartmandan aşağı atmak varken... Ne de olsa dört ayak üstüne düşerler değil mi? Hem de dört ayağı kesilmişken!
Peki köpekler? Havlayarak bütün apartmanı ayağa kaldırırlar, adam gibi doğum yapmazlar! 9-10 yavru! Sizin doğum kontrol hapından haberiniz yok sanırım? En fazla 3 yavru yapın, ekolojiye zarar vermeyin! Hem ne o öyle sabahları gazete getirmeler, biz uyurken üşürüz diye üstümüzü örtmeler. Geceleri evi bekleyip hırsızı kaçırmak da ne demek? Tanrı misafirine karışılır mı hiç!
Sizi bana bir verseler Uzakdoğu hayal gücümü kıskanır! Çorba yapmakla kalmam, kemiklerinizi de yavrularınıza veririm ki yerken yabancılık çekmesinler. Bak o kadar da iyi kalpliyim. Ne yapabilirim İNSANIM...
Yunuslar mesela... Denizlerin fatihi yunuslar! Psikolojik problemlere çözüm olurmuş. Konuşamayan çocukların tedavisinde kullanılırlarmış, onlarla yüzmek kronik ağrısı olan hastalara iyi gelirmiş. Sonar sistemiymiş de, gemiymiş de, tankmış da...
Aslında ben hayvanları çok severim, onlar olmasa o çantam olmazdı; ayakkabılarım olmazdı, kendimi kötü hissettiğimde makyaj yapacak malzemelerim olmazdı, soğuk kış günlerinde beni ısıtan bir kürküm olmadan yaşamak, aman Tanrı'm bu korkunç olurdu!
Bugün “Hayvanları Koruma Günü”. Evet, kendimizden koruyalım onları!
Yazı: Merve Tağdaş