Farklı kültürlerin doğum sonrası inanışları
Anadolu’nun kimi yörelerinde olduğu gibi dünyanın çeşitli ülkelerinde de, doğum sonu dönemde anne ile bebeği korumak için yapılan ilginç inanışlar ve uygulamalar bulunuyor.
Cumhuriyet Üniversitesi (CÜ) Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu Öğretim Görevlisi Gamze Bozkuş Eğri ve CÜ Edebiyat Fakültesi Antropoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Konak’ın "Doğum sonu dönem ile ilgili geleneksel inanç ve uygulamalara dünyadan veTürkiye’den örnekler" konulu araştırmasında, Türkiye ile dünyanın bazı ülkelerinde doğum sonu kadınlara uygulanan çeşitli geleneksel inanışlara yer veriliyor.
"Türklerin Dünyası" adlı dergide yayımlanan araştırmada, Türk toplumunda loğusalık döneminin dinlenilerek geçirilen bir dönem olduğu, kadının bu dönemde sadece kendi ve bebeğinin bakımını yaparak geçirdiği, ev işlerinin kendi annesi, kayınvalidesi veya eşi tarafından yapıldığı ifade ediliyor.
Çin ve Tayland kültüründe de bu dönemde ağır işlerden sakınıldığı ve ev işlerinin eşi veya ebeveynlerce gerçekleştirildiği ifade ediliyor. Zambiya’da loğusa kadının yemek yapmadığı, yemek yaparsa bebeğin hastalanacağı inancı söz konusu olduğu belirtilirken, Guatemala’da doğumu yaptıran geleneksel köy ebesinin düzenli olarak kadının evine gelerek kadının evinin işlerini yaptığı, çamaşırlarını yıkadığı belirtiliyor.
Türk toplumunda anne ve bebeğin 40 gün dışarıya çıkarılmadığı, bebeğin yabancılara gösterilmediği kaydedilen araştırmada, Çin, İran ve Hindistan toplumlarında da benzer olarak bebek ve annenin 40 gün dışarıya çıkarılmadığı, 40. günde Türk toplumundaki gibi kırk çıkarma töreni yapıldığı bilgisi veriliyor.
Ayrıca Çin kültüründe bu ayda loğusa kadının yanına sadece yakın akrabalarının geldiği, arkadaşların ve diğer uzak akrabaların bu kırk günlük süre bittikten sonra anne ve bebeği ziyaret ettikleri, Tayland kültüründe kırk günün sonunda kadının özel bitkilerin ve ilaçların olduğu bir su ile banyo yaptırılarak bu sürenin bitirildiği ifade ediliyor.
Doğum sonu kültürü oluşturan en önemli öğelerden birisinin de loğusa kadının diyeti olduğu vurgulanan araştırmada, hemen her toplumda loğusa kadına bu döneme özel diyet uygulandığı, diyetteki en önemli amacın kadının eski haline dönmesi ve bebeğe süt sağlamak olduğu belirtiliyor.
İnanışlara göre doğum sonu dönemde dikkat edilecek önemli konulardan birisinin de loğusa kadını sıcak tutmak olduğu, Tayland ve Çin kültürüne göre doğumun vücut ısısını azaltan bir dönem olduğu düşünülerek, bu dönemde kadının sıcak tutulduğu, sıcak banyo yaptırıldığı, sıcak içecekler verildiği, kadının soğuk ve yağmurdan uzak tutulduğu bilgisi veriliyor.
Guatemalalı kadınların da doğum sonu dönemde uygun olduklarında sıcak kaplıcalara gitmeleri konusunda desteklendiği, Malezya ve Hindistan toplumlarında da kadının dışarıya çıkarılmadığı, rüzgarın kadında karın ağrısı yaptığına inanıldığı, Zambiya’da ise loğusa kadının ılık suyla banyo yaptırıldığı ve soğuk ortamdan korunduğu kaydediliyor.
Doğum sonrası dönemde kanamayı durdurmak için
Doğum sonu dönemde kanamanın azaltılması ve durdurulması için bazı geleneksel uygulamaların da yapıldığı bilgisi yer alan araştırmada, Çin ve Tayland kültüründe zencefilin sıcak bir besin olarak kabul edildiği, ayrıca zencefilin doğum sonu dönemde rahimde bulunan plasenta parçalarını atarak kanamayı durduğuna inanıldığı, bu nedenle loğusa kadına zencefil yemesinin tavsiye edildiği bildiriliyor.
İran kültüründe doğum sonu dönemde kanamayı durdurmak için muska yazdırmak, karına sıcak uygulama yapmak, tatlı-cevizli besinler yemek, kadını kekiğin buğusuna oturtmak, loğusa kadının yatağının üzerine "üzellik" koymak gibi uygulamalar yapıldığı, Türk kültünde ise soğanı kaynatıp içmek, sıcak höllüğe oturmak, kahve içmek, bele yakı koyma, karına bastırma, karına soğuk su dökme, hocaya okutmak, bele sıcak uygulama yapmak gibi uygulamalar bulunduğu ifade ediliyor.
Türk kültüründe, doğum sonrasındaki en yaygın geleneklerin göbek bağı ile ilgili işlemler, loğusalık, al basması, kırk basması, nazar değmesi gibi inançlar olduğu belirtilirken, al basmasını önlemek için loğusa kadınların birbirlerini ziyaret etmemeleri, ziyaret etmeleri zorunlu ise kendilerinde bulunan çengelli iğnelerini birbirlerine vermeleri gerektiğine inanılıyor.
Loğusa kadının odasına Kur’an koymak, kadının başına kırmızı tülbent bağlamak, kadının odasına orak-bıçak gibi keskin alet bırakmak, kadının odasına su bırakmak, cenazeye gitmemek, adetli bir kadının loğusa kadını ziyaret etmemesi ve evde tek bırakılmaması gibi uygulamalar da Türk kültüründeki inanışlar arasında yer alıyor.
İranlı kadınların da benzer şekilde Kur’an-ı Kerim’i başın üzerine koyması, iki loğusa kadının aynı odada bulunmaması, kadının kırk gün dışarıya çıkarılmaması gibi uygulamalar yaptıkları, Hint kültüründe de loğusa kadının yatağının kenarına ateş, su, orak konulması gibi benzer uygulamaların söz konusu olduğu aktarılıyor.
Sancı çekerken kapı ve pencereler kapatılıyor
Zambiya kültüründe ise gebe kadın sancı çekerken kapıların, pencerelerin kapatıldığı, kadının sesinin yabancılara ulaşmasının engellenmeye çalışıldığı, sesin başka kişilere ulaşırsa kötü güçlerin doğumu zorlaştıracağına inanıldığı ifade ediliyor.
Hem İran, hem de Türk kültüründe yeni doğum yapmış anne ve bebeği nazardan korumak için yapılan uygulamaların benzerliğinin göze çarptığı vurgulanan araştırmada, mavi boncuk takma, dua etme ve bebeği yabancılara göstermeme, bu uygulamaların en önemlilerinden olarak gösteriliyor.
Ayrıca Çin kültüründe bebek bir ayını doldurmadan yakın akraba, büyük anne ve babaların dışında kimseye gösterilmediği belirtiliyor.
Düşen göbeğe yönelik yapılan uygulamaların ise ileride çocuğun nasıl bir insan olması isteniyorsa ona yönelik olduğu ifade edilen araştırmada, Türk ve İran kültüründe çocuk eğer kız ise göbek bağının evde bırakılması, çocuğun ileride okuması istenirse göbeğin okul bahçesine gömülmesi, çocuğun ilerde dini bütün birisi olması istenirse cami avlusuna gömülmesi gibi uygulamaların olduğu bilgisi yer alıyor.
Kaynak: milliyet