Mektup
- Genç kızlığımda, annelerinin dizi dibinden ayrılamayan çocukların annelerini çok rahatsız ettikleri dikkatimi çekerdi. “Bir gün çocuğum olursa asla böyle anneci bir çocuk yetiştirmeyeceğim” diye kararlar aldığımı hatırlıyorum. Bu düşüncelerimin o kadar etkisi altında kalmışım ki, farkında olmadan çocuğum doğduktan sonra onu bir an önce şekillendirerek terbiye etme telaşı ile benim olmasını istediğim saatte ve yatağında uyumaya alıştırmak istedim. Başarılı da oldum. Fakat kızım 9. aydan itibaren geceleri sayısız kereler uyanmaya başladı. Durum öyle bir hal aldı ki, uykusuzluktan sinirlerim bozuldu. Lanet olsun diyerek beşiğini kendi yatak odama taşıdım. Bir şey değişmedi. Beni uyandırmaya devam etti. Dayanamadım yanıma aldım. Bu sefer de mutlaka kolumu tutarak uyumaya başladı. Tuttuğu yetmiyor bir de “tıp tıp” diye sabaha kadar okşarcasına koluma vuruyordu. O uykusunun arasında bıkmadan usanmadan koluma vuruyor, bense uykusuzluğun yarattığı sinirden kahroluyordum. Çocuğumu uykudaki bu davranışı nedeniyle çok hırpaladığımı hatırlıyorum.
-Sınav kaygısı nedeniyle doktora götürdüğümüzde doktor “kolunu birinin koparıp götüreceğinden korktuğunu” söyledi. Bunu öğrenmek beni altüst etti. Bu da yetmedi, babam kızımın 4 yaşındayken kendisine “dede, sanki ben bu uykuyu uyuyamaya cağım” dediğini söyledi. Maalesef, ağlamadan anlatmaya devam edemeyeceğim.
Bu örnekteki çocuk uykuya geçerken bir takım kalıp davranışlara yönelmektedir. Annenin anlatımından bu çocukta ilerleyen zaman içinde anksiyete ortaya çıktığını anlıyoruz. Uykuya geçerken tüm gün boyunca aktif ve tehlikeyi fark eden amigdala gece uyuyarak dinlenecektir. Görevi talamusa devretmeye hazırlanmaktadır. Fakat eğer amigdala gergin ise bu görev tesliminde de tedirginlik yaşar ve bir türlü kontrolü elden bırakamaz. O nedenle, ortaya yukarıdaki gibi kalıp şeklinde tekrarlayıcı davranışlar ortaya çıkabilir. Açıklandığı gibi bu davranışlar sütten erken kesilmiş, annesi çalışan çocuklarda daha sık olmak üzere normal şartlarda da görülebilir. Önemli olan çocuğun diğer davranışları ile birlikte değerlendirerek uykuya geçişte ortaya çıkan bu kalıp davranışların bir hastalık hali olup olmadığının ayırt edilebilmesidir.
İster normal gelişmeye paralel ortaya çıksın, isterse hastalık derecesinde anksiyete varlığında ortaya çıksın, bu davranışlar yok edilmeye çalışılmamalıdır. Unutulmamalıdır ki bu davranışlar rahatlatıcıdır. Bir çocuğun uykuya yönelik tercihleri asla yetişkinin arzusu ile değiştirilmeye çalışılmamalıdır. Anksiyete ortadan kalkınca bu davranışlar kendiliğinden ortadan kalkar. Başka bir deyişle davranışların varlığı normal ya da hastalık halinde bir anksiyete işaretidir. Dikkate alınmalıdır. Anksiyete ile ister davranışsal ister ilaçla mücadelede de takip unsurudurlar. Özetle, çocuk istediği gibi uykuya geçmelidir.
- Geceleri kriz halinde uyanan çocuğumu kendi odama aldım. Krizleri durdu. Ancak bu sefer de “çocuğunuzla uyumayın kendine güveni olmaz, cinselliği zarar görür” gibi görüşlerin etkisinde kalmaya başladım. Bu çok kötü bir dönemdi. Karar veremiyordum. Kendine güveni gelişmeyecek diye onu ağlata bağırta kendi odasında tutmaya çalıştım. Her şey eskisinden de berbat oldu. Asla öyle yapmak istemezdim ama öğütlerdeki “kendine güveni olmaz, cinselliği zarar görür” sözleri beni çok etkilemişti. İçimdeki ses onu yanıma almamı söyledi. Ben de öyle yaptım. Bu öğütleri duymak beni rahatsız ediyor. Çünkü bana yanlış yaptığımı düşündürtüyor. O nedenle çocuğumla birlikte uyuma tercihimden kimseye bahsetmiyorum. Önemli olan onun huzuru diye düşünüyorum.
Cinsel kimlik 4-6 yaşları arasında karşı cinsi fark etmekle başlar. Kendine güven ise 6-11 yaşları arasında kendi cinsinden olan yaşıtları ile yarıştıkça gelişir. Uykuya geçerken yapılacak olan kahramanlık ile kendine güven duygusunun ilişkisi yoktur. Yapılması gereken uykuya geçerken onun emniyette olduğunun hissini vermektir. Daha doğrusu ona değil amigdalaya…
Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin, Çocuk Davranışlarındaki Korkuyu Tanımak ve Baş Etmek