Mektup
“10 yaşındaki oğlum, inatçı, saldırgan, takıntılı ve korkak. Yaşıtlarından farklı olduğunu 3 yaşında fark ettik. Doktorlara sorduk takip edelim dediler. Biz de çocuktur diyerek geçiştirdik. 4 yaşında kreşe başlamasıyla birlikte uyumsuzluk, arkadaşlarına şiddet ve okulu ret gibi sorunlarla kesintisiz uğraşıyoruz. Sayısız okul değiştirdik ve şu anki öğretmeni de tahammülünün kalmadığını söylüyor. Öğretmenin, ona diğer çocuklardan farklı davranması yavrumuzu çok kızdırıyor. Bu yüzden derslerini önemsemiyor. Anne baba olarak biz de bu duruma tepkisiz kalamıyoruz. Öğretmenle çatışıyoruz. Kendisi çok istediği için doğurduğum şu an bir yaşında olan kardeşine de şiddet uyguluyor. Yaşına göre zeka düzeyinin çok yüksek olduğunu ama gerçek performansını gösteremediğini düşünüyoruz. Onun körelmesinden ve öfkesinin ilerleyip ona zarar vereceğinden korkuyoruz. Çok zor durumdayız. Aile hayatımız, eşimle ilişkimiz, hatta küçük oğlumun ruh sağlığı dahi bu durumdan kötü etkileniyor."
Zor bir sorun varlığında sorunla baş etmek yerine kendine güveni olmayan biri diğerlerini suçlayarak rahatlar. Ret varlığında sorunu kabul ettirmek imkansızdır. Bu yönde çabalamak yerine bireye ne yapması gerektiği anlatılmalıdır. Bu yapılırken sorunun mevcudiyetinin imasından dahi uzak durulur.
Çocuklarındaki sorunu reddeden mektuptaki aileye çocuğun izlenmesini teklif eden doktor dahi suçludur. Oysa, yaşa bağlı olarak ortaya çıkan sorunlar, belirtilerinin görülme yaşından önce fark edilmezler. Olumsuz bazı ön ipuçlarının zaman içinde izlenmesi tercih edilebilir. Bir sorunun takip edilmesinin tercih edilmesiyle, reddedilmesi aynı şey değildir. Sorunu halen reddetmekte olan aile çocuklarındaki sorunu izlemeyi öneren doktorun kendilerini geciktirdiğinden dem vurarak suçu kendi dışlarına almaya çalışmaktadır.
Mektuba devam edecek olursak
“Eşim oğlumuzda bir sorun olduğunu uzun süre kabullenmedi. Bunda ailesinin tutumu etkili oldu. Bu nedenle aramız açıldı. Hatta bir ara çocukları alıp annemin evine gittim. Maddi olanaksızlıklar nedeniyle boşanamadım. Sonunda iş işten geçti. Şimdi çocuğuma okul dayandıramıyoruz.”
Sorunu kendi dışında aramak başlangıçta rahatlatıcıdır. Ancak, önlem alınmazsa sorun katlar. Mektupta çocuğun uyumsuz davranışları nedeniyle sayısız öğretmen değiştirdikleri halde, aile son öğretmene yardımcı tutum yerine, öğretmene karşı tavır alıyor. Çocuğun durumunu açıklamak adına her türlü mantıklı mantıksız sebep gözden geçiriliyor, ancak sorunun çocukta olabileceği sürekli göz ardı ediliyor. Böylece, sorun dışarı alınarak, sorumluluk almadan, bir çaba göstermeden diğerlerinin çözüm üretmesi bekleniyor. Okul değiştirmek gibi nispeten kolay ve bir süre oyalayıcı bir çözüme baş vuruluyor. Sorunun asıl nedeni çocuk olduğu için sonuç başarısız oluyor. Üstelik davranışları sorunlu olan çocuk, yeni mekan ve yüzlere alışmak zorlanıyor. Dolayısıyla sosyal yetersizliği katlanarak artıyor.
Aileye gelince, ret psikolojisi içinde tecrübelerinden isabetli çıkarımlar yapamıyor. Böyle durumlarda, karşı tarafı, taraf yaparak yardımın çapını arttırmak gerekir. Öğretmeni suçlamak şöyle dursun, onun çocukla iletişimini kolaylaştıracak bir tutum sergilemelidir. Öğretmene karşı değil, onun tarafında olarak yardımcı olmalıdır. Gerekirse çocuğun okulda kaldığı saatler azaltılmalı hatta okula ara vermelidir. Mektupta üzerinde durulması gereken bir diğer konu ise; çocuk istediği için ailenin ikinci çocuğu doğurduğu iddiasıdır. Çocuğun “kardeş istiyorum” demesiyle bir kardeşle yaşamanın ne anlama geleceğini biliyor olması aynı değildir. Kaldı ki, aile dahi iki çocukla nasıl baş edeceklerini iki çocuk sahibi olmadan bilemez. Kardeşine iyi davranmadığı için onu bu isteğinden vazgeçmiş olduğunu düşünmek mantıklı değildir. Annenin “madem istedin şimdi de anlaş” mantığıyla yaklaşması da anlaşılır gibi değildir. Çocuğun başarısızlığını öğretmenlerde aramaktan farksız bir tutumdur. Çocuk doğurmaya karar vermek de çocuklar arasında harmoni oluşturmak da ailenin işidir.
Mektupta dikkati çeken bir diğer nokta ise, okula gitmeyi reddeden, öğretmenlerin sabrını tüketmiş bir çocuğun üstün zekasından söz etmektir. Davranış sorunları, her zaman akademik başarıyı gölgeleyen bir durumdur. Anne çocuğunun davranışlarının düzelmesinden önce başarılı olması için yardım talep etmektedir. Ailenin durumun boyutunun bilincinde olmadığı anlaşılmaktadır. Bu tutum sorundan ve sorumluluktan kaçmanın bir başka göstergesidir. Ya da çocuk adına yardım alabilmek için karşı tarafı ikna etme amaçlı manipülatif bir davranıştır. Ya da ailenin algı kapasitesi yetersizdir.
Ayrıca mektupta ‘ben’ dili dikkat çekecek biçimde yoğun kullanılmaktadır. Çocuğun diğerlerine verdiği zarar dahi başkalarının sorunuymuş olarak algılanmaktadır. Çocuğa diğerlerinden farklı davranıp onu sinirlendirerek derslerden soğumasıyla dolayısıyla arkadaşlarınca dışlamasına neden olanın öğretmen olduğu iddia edilmektedir. Sonuç olarak, çocuğun davranışları kadar ailenin tutumu hastalıklıdır. İki taraf için de tıbbi çözüm aranmalıdır.
Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin, Davranışlara Söz Geçirmek