Her gün kadına yönelik bir değil birçok haberle güne başladığımız, alınan tüm kanuni önlemlere rağmen gazetelerin üçüncü sayfasında mutlaka bir şiddet haberinin yer aldığı şu günlerde, Milliyet yazarı Mehveş Evin, araştırmaları dünyanın birçok yerinde referans olan ve ABD'de sayısız ev içi şiddet, suistimal edilen kadın davasında uzmanlığına başvurulan Prof. Evan Stark ile ilginç bir söyleşi gerçekleştiriyor. Prof. Evan Stark, ‘ev içi şiddet’ denilince ABD’nin önemli isimlerinden. Stark, kadına şiddettin bir özgürlük meselesi olduğuna dikkat çekiyor...
“Aile içi şiddet, illa evde yaşanmıyor ve illa fiziksel şiddetten ibaret değildir” diyen Stark, erkeklerin kadınlar üzerinde uyguladığı kontrolcü davranış kalıplarının, esir almaya benzediğini söylüyor.
Yaklaşık 40 yıldır ev içi şiddet konusunda çalışan Stark, kadına şiddetin her şeyden önce bir insan hakları ihlali olduğunu savunuyor. “Coercive Control” (zorlayıcı, cebri kontrol) kitabında, pek çok örnek gösteriyor.
KADINA ŞİDDETTE EN KÖTÜSÜ ERKEĞİN KONTROLÜ
Dünyanın pek çok yerinde çalıştınız. Sizce ev içi şiddet, kültürel bir sorun mudur?
Kültürel ve dini unsurlar var elbette. Bazı kültür ve dinler, kadınların ihtiyaç ve çıkarlarına daha dostça yaklaşıyor. Mesela bir kültürde, üç çocuk yapmak bir kadının birincil sorumluluğu olarak tarif ediliyorsa ama aynı zamanda erkeklere alt bezinin nasıl değiştirileceği öğretilmiyorsa... Ekonomik gelişmesi büyük tehlike altında demektir! Bu kadar basit. ABD, ikinci dünya savaşı sonrasında kadınların büyük oranlarda iş gücüne ve eğitime katılmasıyla kalkındı. Hem hizmet, hem profesyonel sektördeki bu devasa kadın gücü girişi olmasaydı imkânsızdı. Bugün ABD’de emek yoğun işlerde işgücüne kadınların katılımı, erkeklerden yüksek. Kadınlar çocuk sahibi olunca işi bırakmıyor.
Burada kadınların işgücüne katılımı çok düşük.
Araştırmalara göre kadınların işe girişini ve dönüşünü kısıtlamak, ev içi şiddetin artmasına neden oluyor. Yani kesinlikle kültürel bir tarafı var. Ancak buna rağmen şiddet ve kontrol etme türlerinin, ABD ile Türkiye ile benzeştiğini görüyoruz. Büyük farklardan biri şu: ABD’de erkeklerin kadınlara bireysel olarak uyguladığı kontroller, burada kombinasyon halinde, sadece erkek değil, aileyle ve toplumla birlikte karşımıza çıkıyor. Bunlar da özgürlük, eşitlik gibi değerlerin kontrolü demek. Kocaeli’ndeki konuşmama tepki gösteren bir doktordu. “Erkekleri suçluyorsunuz, burası endüstriyel bir şehir, kadınlara şiddet uygulayanlar psikolojik hasta olanlar” dedi. Daha iyi bir senaryo yazamazdım! “Erkekler ağır iş yapıyor” gibi argümanlar çıktığında şunu diyorum: Peki çalışan kadın, evde yaptığı iş karşılığında maaş almayan kadın ne yapsın? O doktorun ifade ettikleri, kamuya açık alanda tartışılmadığı sürece hükmünü koruyor.
KÖLE MODELİYLE BAŞLADI
Zorlayıcı kontrol nedir? Öykünüz nasıl başladı?
Sığınma evini açmadan, evimizi kadın ve çocuklara açtık. Modelimiz, sivil savaşta kaçan kölelere evlerini açan yeraltı örgütlenmesiydi... Eve, şiddet gören kadınları getirenlere kod adı olarak sebze adları veriyorduk. Çünkü şiddet uygulayan partnerleri onları takip ediyordu. Bize ilk gelen kadın, 9 yaşındaki kızıyla birlikte bir hafta boyunca bir arabada, sadece yulaf yiyerek saklanmıştı.
Kocası dövüyor muydu?
O kadın bile bize “en kötü tarafı fiziksel şiddet değildi” dedi. Tecavüze uğramış kadınlarla da çalıştık. Devamlı “şiddeti anlat” diyorduk. Oysa şiddet, her yerde vardı. Yavaş yavaş, erkek için şiddetin - beni bağışlayın- Clinton’ın seks kavramı gibi olduğuna inanmaya başladım! Clinton, oral seksin seks olmadığında ısrar etmişti hatırlarsan... Erkekler, karılarını dövmüyorlarsa, onlara gerçekten zarar verdiklerini düşünmüyorlar.
Kadınlar da böyle düşünüyor...
Bugün öyle diyorlar! Çünkü bunu biz öğrettik. Bence çok dar, fiziksel şiddet odaklı, yaralama odaklı bir şiddet suiistimal tanımı yaptık. İlginçtir. Sığınma evini açtığımız dönemde, gelen pek çok kadının görüntüde bir sorunu yoktu. O kadının neden ‘şiddet en kötüsü değildi’ dediğini anlamam, 30 yılımı aldı.
Tam olarak neyi?
Adli tıpta, partnerlerini öldüren kadınlarla çalıştım. Kadınlara, hayatlarındaki ‘başka’ sorunları sormaya başladım. Cinsel şiddeti, kontrol mekanizmasını... Bir baktık ki bu kadınlar ailelerini arayamıyor, evden çıkamıyordu, araba kullanamıyordu. Bize gelen kadınların yüzde 65’i, zamanlama denetimine tabiydi. Bir vakam vardı... Kadın, kocası uyurken beş kez kafasına ateş ederek öldürmüştü. Polisi aradıktan sonra silahı almıştı, çünkü peşinden geleceğini düşünüyordu. Bu kadınların gözünde kocaları, ölümü bile atlatacak kadar güçlüydü! Polis, neden öldürdün deyince kadın menülerden bahsetmeye başladı...
Menü mü?
Evet! Adamın, kadının yaptığı her şey hakkında bir günlük tuttuğu ortaya çıktı. Her masrafı, her kararı ve yaptığı yemekleri kaydediyordu. Kadını çağırıp günlükte yazılanları gösterip dövüyordu. Ciddi yaralamalar değil! Polis kaydı, hastane raporu yok! Bu günlüğü mahkemeye sunduğumda şoke oldular. Kadın tahliye edildi. Biz de kadınlara empoze edilen kurallara bakmaya başladık. Kadınların nasıl giyindiği... Kiminle telefonda konuştuğu... Bir adam, karısını cezalandırmak için aşırı acı biber döküp yemek yediriyordu.. Puan çetelesi tutanlar...
Puan çetelesi mi?
Oral sekse şu kadar puan, temizlik için şu kadar.. Hiç ağlamayacaksın, hiç şikayet etmeyeceksin. Çoğunlukla da bu kuralların yazılı olmasına gerek yoktu! Maksat otorite kurmak. Bunların deli olduğunu düşünürdüm. Erkekler, kadınların başkalarıyla seks yapıp yapmadığını anlamak için elbiselerini kokluyor, vs... Buna inanıyorlar gerçekten! Hizmet verdiğimiz kadınların yüzde 80’i bunları yaşıyordu. Yüzde 20’si dövülüyordu. Ama çoğu, bu bahsettiğim davranışlara maruz kalıyordu. Zorlayıcı kontrol, işte bu davranış biçimine verdiğimiz ad. Birinin elinden parayı alıp, hayatı hakkında en temel kararları vermesini engellemek, sadece fiziksel güvenlikle alakalı değil. Onur, otonomi, özgürlükle ilgiliydi. Ben de “ev içi şiddet adli suç değil, temel hakları ihlal eden bir suçtur” demeye başladım. Kadınların özgürlüğüne karşı işlenen, kökten bir suç.
Dolaptan karısının üzerine atlayan adam
- Ev içi şiddet esir alma ve terör unsurlarına benziyor. Örneğin insanın sürekli sorgulanma hali. Kadının her yaptığı gözleniyor ve kuralları ihlal ederse cezalandırıyor.
- Ama başka açılardan da benzemiyor. Mesela esirsen dışarıda özgürlüğün olduğunu biliyorsun. Ne yazık ki bu durum ev içi şiddette yok. Gerçek hayatta esir alanlar senin hakkında bir şey bilmez. Zorlayıcı kontrolde ilginç olan şu: Kadının hayatına sınırsız erişimi var. Günlükleri karıştırıyor, çekmeceleri karıştırıyor, cebini kurcalıyor.
- Hayatın hakkında müthiş detaylı bilgisi var. En sadistik esir alanda bile yok. Bu bilgiyi kullanıyor. Bana gelen bir örnek: Kadın, çocukken amcasının dolaptan çıkıp kendisine tecavüz ettiğini kocasına anlatmış. Adam oyun olarak kadın eve gelince dolaptan atlamaya başlamış. Bunu çok komik sanıyordu.
- Erkekler, her zaman kadının kilosuna takar. İstediği kadar zayıf olsun, hep kalınlaştın, şiştin der... Kadının kendini tanımladığı şeye saldırır. Kadının öldürülebileceğini, fiziksel şiddet değil zorlayıcı kontrol seviyesine göre daha iyi tahmin edebiliyoruz. Boşanmadan sonra koca şiddete başvuruyorsa, ilişkide fiziksel şiddetten ziyade kontrolün yüksek olduğunu gösteriyor.
Kaynak: milliyet/Mehveş Evin
Fotoğraf: Hüseyin Özdemir