Facebook sayfamı kapattım biliyorsunuz. Zaman zaman eksikliğini hissediyorum. Şimdi isim yazıp kimseyi gücendirmeyeyim ama aslında kendi aramızda çok eğlendiğimiz bir yerdi bazılarınızla…
Şakalaşıp, dedikodu yapıp, birbirimize şarkı yolluyorduk falan… kafamız dağılıyordu… biz bizeydik…
Sonra TV olayı başladı ve benim facebook sayfama bir yığılma oldu. Kabul etsen olmuyor, etmesen olmuyor… Köşeye sıkıştım. Önce bayanların arkadaşlık teklifini kabul edeyim dedim ama… yani…
"Mehtap sen internet bankacılığını kullanmayı biliyor musun?" gibi bir yere geldi… yani… neredeyse her şeyin oradaki mesaj bölümünden bana sorulması durumu…
Cevaplamasan bir türlü (zamansızlık vesaire) cevaplasan bir tuhaf…
Buna bir de Hülya’yı ekleyin. Ödü kopuyor olmadık bir şey yazıcam ve kendimizi magazin haberi olarak bulacağız diye… Haklı… Bende o potansiyel hep var… Pat diye saçmalayabilirim ve sonra uğraş dur ben öyle demek istemedim diye… Hayatımın hikâyesi…
Hiç düşünmeden yazıp konuşuyorum… Bu samimi olduğu kadar, gerçek olduğu kadar, içten olduğu kadar, dürüst olduğu kadar, tehlikeli de…
Ama sizinle takılmayı özledim. O yüzden hadi biraz şarkılayalım…
Bu ara niyeyse bir Tuluyhan Uğurlu “used to” (eskiden olduğu gibi haliyle Tuluyhan Uğurlu) havasındayım. Bu şu demek… Dinleyelim:
TULUYHAN UĞURLU
Tabii sadece bu değil, belki de söylediği en güzel şarkı var Gülay’ın… AŞK… Yine aynı filmden…
GÜLAY – AŞK
Birbirinden farklı her şeyi birleştiren bir tarafı var müziğin. Misal piyano… Müzikten çok anlamam ama dinlediğim kadarıyla Fahir Atakoğlu ve Tuluyhan Uğurlu hem çok yakın hem de çok uzak birbirlerine… Ama ikisi de çok iyi… Çok, çok iyi…
Fahir Atakoğlu’nun benim için yeri başka, şöyle ki…
Benim Orhan Pamuk’la tanışmam, pek çokları gibi, bu da neymiş diye bir kitap almamla oldu. Aynı gün bir de CD aldım, bu da neymiş diyerek…
Pek bilinmeyen, pek çok saklı kalmış huylarımdan biridir aslında… Yeni bir kitaba yeni bir CD ile başlamayı severim ben.
Daha açık olalım…. Çok klasik olacak ve çok “iğrenç” ama benim en iyi dostlarımdır kitaplar… Ne zaman bunalıma girsem (özellikle böyle dönemlerde ve her zaman) kendimi odaya kapatıp, yatağa girip, üzerimdeki geceliği belki günlerce çıkarmadan kitap okurum. Ve düzelirim… Mucize bir ilaç gibi…
Yine depresif ve hastalıklı bir dönemimde… Bir “ne idüğü belirsiz” Orhan Pamuk kitabı bir de “alakasız” Fahir Atakoğlu CD’siyle eve döndüm. Kitabın adı "Yeni Hayat"tı ve şöyle başlıyordu:
“Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti…”
Fonda ise bu:
FAHİR ATAKOĞLU
***
Bu kadar müzik yeter ne dersiniz. Şimdi başka şeyler söyleyelim…
Bazı şeyler iyi yapılır değil mi?
Adı basittir aslında; iş, pazarlama, strateji, reklam...
Ama bazen bir basit reklam, iş, pazarlama, strateji, her ne haltsa…
Bazen…
Bir cümle, bir nota, bir görüntü…
Ben bir vatanseverim -şimdi ne alaka diyeceksiniz ama beni güzel anlatan bir cümle bu… vatansever- tıpkı bazı müzikler, bazı şarkılar ve bazı cümleler gibi… Bazı işler, çalışmalar, reklamlar…
Hayatımda yerini alır ve orada kalır…
Tıpkı bundan önce paylaştığım müzikler ve kitaplar gibi:
BUNUN GİBİ
Bu gülü yetiştireceksen canın yanacak, elin kanayacak…
Hani yabancılar diyor ya (no pain, no gain) acı yoksa kazanç da yok…
Sevdiğimiz müzikleri dinleyebiliyorsak, istediğimiz kitabı okuyabiliyorsak ve sevdiğimiz gibi giyiniyorsak, sevdiğimiz filmleri izleyebiliyorsak ve neyi sevip neyi sevmediğimizi bu kadar net yazabiliyorsak –her şeye rağmen- …
Ve bunu anlatacak tek “klip” reklam filmleriyse
BUNUN GİBİ
HÂLÂ DAHA HÂLÂ
Çekilmiş bir doğru düzgün film yoksa, yazılmış bir şarkı, bir video bu özel insana özel…
Hak ettiğimiz hayatı yaşıyor değiliz de neyiz?
O zaman hepimize gelsin…
SUZAN KARDEŞ (Bekriya II) - Sezen Aksu söylüyor: SELANİK TÜRKÜSÜ
Programa geldiğinde de söyleyecekti Suzan fırsat olmadı…
Böyle dinleyelim...