Sevgili okur merhabalar. Bu yazar arkadaşın kendi başına bir iş açtı ki sorma. Bunu seninle paylaşacağım çünkü birlikte bir karar alalım, bir anlaşma yapalım. Benim yaşadığımı siz yaşamayın. Ben yandım siz yanmayın. Yani, hep beraber bana geçmiş olsun deyin diye değil, herkes sana geçmiş olsun demesin diye yazıyorum. Bak ne oldu…
Çarşamba akşamı AKM’de Giselle bale gösterisi vardı ki biliyorsun bale izlemeyi, özellikle klasik baleyi çok seviyorum. Biz de sevinçle gittik, hatta arkadaşlarla karşılaştık, hava yumuşak, sohbet güzel, gösteri şahane. Gösteri boyunca da telefonumu sessize aldım haliyle. Gösteri bitti çıktık, otoparka doğru yürüyoruz, otoparka indik falan…
Ben de sol kolumun altında zarf çanta, telefonumu (iki elimle) tutuyorum, mesajlara bakıyorum. Annem, oğlum, yeni diz kapaklarından protez ameliyatı olan kayınvalidem, kayınpederim, veli grupları, yakın arkadaşlarım, eş, dost… Acil bir şey var mı, kim ne yazmış falan kontrol ediyorum, hızla döndüklerim var falan…
Hani otoparklarda araçların arasında, araçlar birbirine değmesin diye yerde demir borular oluyor. Hani böyle dev tutamaçlar gibi. Bu kardeşinizin ayağı o tutamaç gibi borulardan birinin içine girdi, ben telefona baktığım için boruyu görmedim tabii ve iki elim de dolu olduğu için tutunamadım da…
Sevgili okur nasıl düştüm biliyor musun? Elinde kocaman A4 boyutunda kalın bir kitap olduğunu düşün. Bu kitabı tam ortadan açtığını düşün. Sonra iki elini birbirine vurur gibi şakkk diye kitabı kapatırsın ya hani… Öyle betona çarptım. Yani o kadar sert ve kötü düştüm ki araba çarpmış gibi oldum inan.
Ben zaten hep düşerim, biraz sarsak ve dikkatsiz yürürüm ama böylesi ilk!
Biraz toparlanıp kalktım, hemen yanımdaki duvara sırtımı yasladım, sersem oldum, göremiyorum sanki düşmenin şiddetiyle. Sarhan bana nasıl kızıyor, yani hakikaten erkekler ve stres yönetimi deyip susuyorum, “niye telefona bakıyorsun, arabada baksan olmaz mı, ya bir yerine bir şey olsa, ne aciliyeti var, önüne baksana” şeklinde nefes almadan söyleniyor, ödü koptu adamın kafayı gözü dağıttım diye. Ben kafayı gözü dağıtmadığımın farkındayım ancak ayakta zor duruyorum. Bir şekilde Sarhan’ın elini tutarak arabaya kadar gittim. Sağ bacağımı iki elimle tutup kaldırmak suretiyle koltuğa yerleştim. Nasılsın dedi Sarhan, iyiyim galiba dedim…
Yolda gidiyoruz, gözüm bacağımda, dizimden üstü şişiyor ve sızlıyor. Dedim ki ‘Sarhan sanırım Acil’e gitmemiz gerekiyor, kırdığımı sanmıyorum ama korkuyorum, bacağımın üstüne basabilmem için kırık değil desin bana doktor’.
Bu şekilde gittik hastaneye. Beni yatırdılar, doktor diyor ki şimdi bacağını dümdüz kaldır havaya yattığın yerden… İmkanı yok…Hastaneye yürüyemedim zaten, bacak davul gibi oldu, Sarhan tekerlekli sandalye getirdi. Neyse röntgenleri, BT çekimleri vs. Sonuçları bekliyoruz, oğluma gideceğiz birkaç haftaya, çok özledim oğlumu tek düşündüğüm bu, Allahım diyorum ne olur incinme desin…
Diz kapağınız kırık dediler.
Ve eklediler, ameliyat da olabilir, alçıda da kalabilir…
Diz kapağımı oldukça kötü şekilde kırmışım, parçalamamışım Allahtan, tuz buz olmamış, yani sağdan soldan Diz kapağımı toplayıp vidalamaları gerekmeyecek ama üçe bölmüşüm, gözümle gördüm. Dedi ki doktor, bacağınız çok şiş, bu şekilde alçıya alırsam şişi indiğinde alçı gevşer, Pazartesiye kadar atele alıcam, Pazartesi gelin alçıya alacağız. Kalçaya kadar tüm bacak…
Bu arada sevgili okur, şunu da eklemeliyim, bacağı atele almadan önce bacağı bir düzlemeleri gerekiyor. Dizim böyle oturur şekilde kaldı ve kitlendiğinden arabada gelirken, düzleştirmeleri ve öyle atele almaları gerekiyor. Ben gerçekten acıya dayanıklı insanım. Ben safra kesesinde 8 taşla, kese patlamak üzereyken perde yıkayıp asmış insanım bak. Acıdan çenem titredi bacağımı düzlerlerken. Böyle bir şey olamaz…
Neyse beni paketlediler, saat gece 03:00, kalçamda falan bir şey yok Allahtan ama dizimin ağrısı belime vurmuş durumda, moral sıfır tabii, kendimi de b*k gibi hissediyorum takdir edersin…
Oğluma gidemeyeceğim, çok özledim, ona mi yanayım?
Bacağımı komple sardılar, sıcak oluyorum ona mı yanayım?
Bacak dümdüz sopa gibi duruyor hiçbir yere sığamıyorum ona mı yanayım?
En az 6 hafta dediler, ayak bileğim de sargının içinde, bu iş bitince sadece dizim değil, sağlam olduğu halde sarılı olan ayak bileğim de kitlenecek ve fizik tedavi sürecinde hem dizimi hem ayak bileğimi açmaya uğraşacağım ona mı yanayım?
Alçıya alındığında bu kadar ağır alçıyı nasıl taşıyacağım, atel bile çok ağır ona mı yanayım?
Sarhan sabah annesini taburcu ettiği hastaneye akşam beni getirdi, adam hangimizle uğraşacağını şaşırdı, tek çocuk, ona mı yanayım?
Kendi dikkatsizliğim ve lüzumsuzluğum yüzünden başımıza bir sürü iş açtım, tüm sistem kaydı ona mı yanayım?
Benim yüzümden Sarhan da oğlumuzu göremeyecek ona mı yanayım?
Oğlum da bizi göremeyecek benim yüzümden ona mı yanayım?
Ev nasıl derlenip toparlanacak, kedi, ben, kemik suyu yemekler nasıl çözeceğiz, kriz yani…
Ve hepsi benim suçum. Çünkü arabaya binip, oturup, telefona öyle baksam bunlar olmayacaktı.
Bu rezilliğin tek sorumlusu benim. benim dikkatsizliğim, özensizliğim, kafasızlığım. Hiç olacağı varmış bıdı bıdı falan değil. Otoparkta (veya sokakta) telefona bakarak yürümek nedir? Sihirbaz mısın kızım sen? Mandrake Mehtap mısın? Nesin kimsin sen? Kalp cerrahı mısın? Acil hastan mı var? On dakika sonra baksan telefona birileri mi ölüyor???
Hakikaten o kadar öfkeliyim ki kendime, anlatamam. Çok öfkeliyim kendime.
Kendime bir söz verdim ben sevgili okur. Bundan sonra yürürken telefonumu asla çantamdan çıkarmayacağım. ASLA! Ne zaman ki durup bir yere oturuyorum ancak öyle telefona bakıyorum. Hem yürüyüp hem telefonla konuşmak veya yazışmak benim için bitmiştir. Mutlaka bana ulaşması gereken biraz bekleyecek ben bir müsaitlikte geri döneceğim. Bunun böyle olması gerekiyor.
Çünkü daha önce ayak bileğimi kırdım, şimdi dizimi kırdım, kalçaya doğru ilerliyorum sanki ve hayır yani… Hayır!
O kadar kötü düşmüşüm ki kaburgam bile ağrıyor, sıcağıyla anlamamışım da ne olduysa atık, gülerken, yatıp kalkarken, hıçkırırken kaburgam ağrıyor resmen. Çatlatmış olabilirim yani.
Çünkü iki elimde dolu olduğu için, iki elimle telefonu tuttuğum için, hiç tutunamadım ya. Sıfır frenle zbamm diye betona yapıştım. Hakikaten araba çarpmış gibiyim her yerim ağrıyor.
İyileştikten sonra ilk işim kemik yoğunluğu ölçtürmek olacak, bu bir.
İyileşince ağırlık çalışmalarına devam, kemik üçe bölünmüş ama bir şekilde bağlar tutmuş yerinde ameliyata gerek kalmadı, bunu ağırlık çalışmalarına borçluyum sanırım, bu iki.
Annem geldi bana bakmaya, kadın 74 yaşında benle uğraşıyor, bu üç.
Biz gidemiyoruz ama oğlum gelecek, tek tesellim bu şu anda, bu dört.
İyi ki başla bir yerime bir şey olmadı, bu da beş.
Sevgili okur, artık 20 yaşımızda değiliz, acil bir durum varsa da biraz bekleyebilir, bu online iletişim aplikasyonları ölümümüze, sakatlanmamıza, yaralanmamıza sebep olmasın. Yolda yürürken, araç kullanırken sakın ola ki telefonu eline alma. DUR VE ÖYLE BAK.
Vallahi çok zor oluyor.
İşte böyle sevgili okur. Bana şifa dile olur mu, kendine de dikkat et aman. En acil şey bile o kadar acil değil. Herkes biraz bekleyebilir. Bekleyemeyen de sen sakat kalacağına gitsin be sevgili okur. Gitsin o. Kıçına kadar alçıyla tuvalete oturmaya çalışırken yalnızsın sonuçta. Starbucks’ta kahve içerken de yalnız kalsan ölmezsin.
Ya da bekleyebilenlerle içersin…
Sağlık dolu bir hafta dilerim.
xxx
Not: Yazılarımla yeni tanışanlar için bu not (bu notu zaman zaman ekliyorum araya mecburen). Ben yazılarımı konuşma diliyle yazıyorum. Bu çok uzun yıllardır bu şekilde. Newsweek Türkiye’de köşe yazıyordum orada da böyleydi, Hürriyet’te yazıyordum orada da böyleydi, hep böyle oldu. Bu yeni bir durum değil siz benim yazılarımı yeni okumaya başladınız sadece. Bu sebeple “yapıcam değil yapacağım” diye bana düzeltme göndermekle uğraşmayınız, o benim için yaklaşık 20 senedir “yapıcam”.
DÜZENLİ OLARAK KÖŞE YAZILARIMI TAKİP EDEBİLMEK VE YAZI ARŞİVİM İÇİN:
www.mehtaperel.com
www.mehtaperel.wordpress.com
www.mehtaperelarsivyazilari.wordpress.com
www.instagram.com/mehtaperel
X.com (twitter)/mehtaperel
Bu adreslere de eliniz alışsın, favorilerinize kaydedin hatta, siteler çöküyor, server'lar kapanıyor, yazılımlara bug giriyor, sonuçta internette yazdığımızdan adresler kapanabiliyor. Sonra aramayın nerde bu kadın diye, ben her pazartesi üstteki üç mehtap'lı adreste yazılarımı güncelliyorum)