Bazı şeylere çok sinirleniyorum. Mesela dediğim dedik çaldığım düdük tiplere ya da insana deli muamelesi yapanlara; hem de çaktırmadan değil, gözüne soka soka. Misal;
Her zaman çorap aldığım bir çorap mağazasından içeri girdim. Ve her zaman aldığım ince çorapların olduğu yöne doğru ilerledim. Zaten çorabın rengini, inceliğini seçmem bir saat almış zamanında; o yüzden nokta atış, belli aralıklarla gidip 10'ar 10'ar alıyorum.
Çünkü, nadiren ince çorap giyen benim için, yeniden çorap giymeye alışmak kolay olmuyor; her sabah yayından önce, en az 4 tanesi elimde kalıyor.
Neyse, “benim çorapların” olduğu bölüme ilerledim ama bir de baktım, en son gelişimden bu yana dükkanda değişiklik yapılmış. En son gelişim demem sizi yanıltmasın, en fazla 10 gün gibi bir zaman aralığından söz ediyorum.
Benim çorapların olduğu bölüm gitmiş, yerine sütyenler gelmiş.
Bir müddet sütyenler bana baktı, ben onlara. Sessiz ve derin bir andı bu ve ben dahil kimse neden bu kadar dertli bakıştığımızı çözemedik.
Sütyenler çok daha özel muamele görmeliyken, bir çorap dükkanında konsomasyon yapmaktan mutsuzdu, onurları kırılmıştı, hissetmiştim bunu.
Ben ise, adını değil yerini ezberlediğim çorapları tekrar nasıl bulacağımı bilememekten ve zavallı sütyenlerin yalnızlığını bu kadar net hissetmiş olmaktan dolayı anlık bir depresyon geçiriyordum.
O esnada kendini bilmez, çok bilmiş satış görevlisi yanıma gelip, “Nasıl yardımcı olabilirim?” dedi.
Ve girdiğim her üç dükkandan birinde yaşadığım ve artık canıma tak eden o diyalog başladı.
Ben: Burada çoraplar vardı daha önce, ince çoraplar, burunsuz, ten rengi…
Kız: Hayır bu bölümde hiçbir zaman çorap olmadı!
Ben: Siz yeni mi başladınız burada çalışmaya?
Kız: Hayır, ben açılıştan beri varım.
Ben: Ve bu kısımda, hiç ince çorap olmadı öyle mi?
Kız: Hayır olmadı.
Ben: Yani bu durumda, ya ben yalan söylüyorum ya canım sıkıldı gelip sizle sohbet etmek için çorapları bahane ediyorum!
Kız: Yanlış hatırlıyor olabilirsiniz?
Ben: Siz yanlış hatırlıyor olabilir misiniz?
Kız: Ben burada çalışıyorum.
Ben: Ben de hep buradan alışveriş yapıyorum ve tam şu noktadaki ince çoraplardan –bakın tam olarak şurada durmakta olan- çoraplardan alıyordum.
Kız: Orada hiç çorap olmadı.
Ben: Milattan öncesinden değil 10 gün öncesinden bahsediyorum, orada çorap vardı. Neden yapıyorsun bunu?
Kız: Neyi, pardon?
Ben: Neden gereksiz yere benimle inatlaşıyorsun? Neden zorla beni, seni incitmek zorunda bırakıyorsun? Neden bu kadar kesin ve net konuşuyorsun? Neden geriyor ve sinirlendiriyorsun beni yok yere? Sorunun ne senin?
Şükürler olsun ki mağaza müdürü beni tanıdı. Şükürler olsun ki, "Melek" programının gece tekrarı var ve gündüz çalışan kadınlar gece bizi izliyor. Şükürler olsun ki, yavaş yavaş “bulaşık ve asap bozucu” bir kimlik olarak, “şöhret basamaklarını” yavaş ve derinden tırmanmaya başladım. Birileri ben kan dökmeden önce araya giriyor artık ve bu iyi bir şey.
Mağaza müdürü “daha etik olacağını düşündükleri" için sütyenleri daha arka plana alıp, benim çorapları öne geçirmeye karar vermiş. Kadın elinden gelen en kibar şekilde, “Sahra bejiydi deil mi?” diyerek, her zaman aldığım çoraplardan verdi. Hatta, kıza sinirlendiğim için parasını almak istemedi, ne alaka anlamadım ve elbette kabul etmedim.
Dükkandan çıktım, birkaç saniye olmadan kapının önünde dikildim ve geri döndüm.
Ben: Sütyenler önde olunca, “etik” olmayan nedir?
Müdür: Yok yani, burası hep açık ya; çok ortalıkta kaldı sütyenler ve çevreyi rahatsız etmemek için…
Ben: Gerçekten çok ciddi efor harcıyorum sizi anlamak için ama olmuyor. Burada iç çamaşırı mağazaları da var ve vitrinlerinde jartiyer falan giymiş, tuhaf makyajlı mankenler var farkındaysanız. Sizin sütyenleri, bunlardan farklı ya da ahlak dışı kılan nedir?
Müdür: Biz çorapçıyız.
Ben: Peki neden sütyen satıyorsunuz o halde?
Müdür: Çünkü, bizden çorap almak için gelen müşterimiz, başka bir aradığını da bulabilsin diye sadece...
Ben: Yani aslında ahlak dışı ve etik olmadığını düşündüğünüz bir ürünü -ki bu ürün olmasa, bütün kadınlar memeleri sallaya sallaya gezer, sütyenden daha etik ne olabilir?- uygun bulmadığınız halde satıyorsunuz.
Müdür: …..
Ben: Sırf para için.
Müdür: …..
Ben: Uygunsuz bulduğunuz bir şeyi satıyor ve sonra saklıyorsunuz.
Müdür: ….
Ben: Ve bu şey, sütyen.
Müdür: …….
Ben: Bu hale geldik yani….
Müdür: …..
Ben: Ben, sütyeni ortaya koyamayacak kadar garip bir dünyada yaşayan bir dükkan sahibi olsam, hiç satmayıp böyle bir iki yüzlülük yapmamayı tercih ederdim. Yok satacaksam da yasadışı bir şeymiş gibi saklamam. Siz, bizi mi kandırıyorsunuz burada, kendinizi mi? Etikmiş….. Gizli gizli yapınca etik mi oldu?
Müdür: ….
Ben: Ya da sırf, “Aman ayağı kesilmesin, yine gelsin” diye düşünüp, bana bir tek kelime dahi etmiyor olmanız mı etik?
Öfkeyle çıktım dükkandan. Sahtekâr, yalaka, yağcı insanlardan hiçbir zaman haz etmedim ben.
Ve düzgün, dürüst, mert insan bulmak gün geçtikçe zorlaşıyor nedense…