Yakından takip edenler biliyorlar, üç aydır minimum uykuyla maksimum performans göstermeye çalışıyorum. Sosyal yaşam namına bir şey kalmadı. Arkadaşlarımı göremiyorum çünkü kısıtlı çalışmadığım saatlerde kocamla, çocuğumla bir aradayım. Yoğunum, yorgunum ve olanlar oldu tabii…
Malumunuz, önce gözü dağıttım ki mevcut damlalarla işi çözemezsem, bu yaz ameliyat olmam gerekebilir gözümden. (Resmen göze geldim, gözleri çıksın İNŞALLAH!)
Bu yetmezmiş gibi, geçtiğimiz hafta, sabah canlı yayında can veriyordum ki, belki de çok iddialı bir çıkış olabilirdi bu oyundan…
Melek Ablayla karşılıklı oturuyoruz, midem ağrıyor ama sesim çıkmıyor. Melek Abla, ne şartlarda yayın yaptı, mide ağrısı gibi saçma sapan bir şeyle huzursuz etmek istemiyorum.
Reklam arasında, ağrı şiddetli krampa dönüşüyor ve karnım şişmeye başlıyor, karnımı içime çekerek ve Nergis’ten ilaç isteyerek olayı savuşturmaya çalışıyorum. Ama hiçbir işe yaramıyor.
Konuklar geldiği esnada, resmen, gözümün önünde karnım şişiyor. Sanki biri ağzımdan burnumdan içime hava üflüyor; ağrıdan oturamaz, nefes alamaz haldeyim. Doğum yapanlar bilir, sezaryen ertesinde iki büklüm kalırsınız hani… Kendinizi açamazsınız, dik duramazsınız, çok acır, ağrır… Stüdyodan çıkarken durumum bu.
Yayın devam ediyor, ben kendimi kulise atıyorum iki büklüm. Nergis, Merve, Erdem ve Suzan bana yardım etmeye çalışıyorlar. İnanın en son birisinin, “Revire götürün” dediğini hatırlıyorum, kendimdeyim ama ağrıdan bir şey göremiyorum. Canı pek bir tip olduğum için yürüyorum, ses etmemeye çalışıyorum ve manasız bir inatla "Siz aracı çağırın ben gidicem" diyorum ama kendimi Star TV’nin doktorlarının önünde buluyorum. İki büklüm sedyede yatıyorum. Sorular soruyorlar, durumu anlamaya çalışıyorlar ve yapılacak iğneyi belirliyorlar. Buraya kadar bildiğin trajedi çünkü gitmek istiyorum, gidemiyorum. Nergis tüm ısrarlarıma rağmen revirden kaçmama izin vermiyor, en son ben sedyede yatıyordum, o bacaklarımdan tutuyordu.
Ben ruh hastasıyım. İşkolik bir ruh hastası, bu kesin.
Nergis: Eşinizi arıyayım mı?
Ben: Aman yok, şimdi panik yapar gereksiz yere.
Nergis: Yok ben uygun dille izah ederim, çağırayım isterseniz; belki eve gidersiniz hem.
Ben: Yok işe gidicem, sen Boyut'u ara; Meliha ya da Itır’ı… Gecikeceğimi söyle.
Nergis: ????
Ben: Meliha’yı arar mısın Nergis!
Nergis: Peki peki, arıyorum ama kalkmayın buradan nolur!
Bunu bir işkolik yapar ki cidden gittim işe bunu da belirteyim. Ama buradan sonrası eğlenceli gelişti.
Bana iğne yapılması lazım. Yani bir şekil hafifçene de olsa pantolonumu indiricem ve doktorların ikisi de bana yanaşamıyor. İğne onlara bakıyor, onlar iğneye… Malum bulaşık bir tip olarak ün yaptığım için, zaten beni iki büklüm görünce şaşırmışlar; bir de pantolonumu indirecekler… Birbirlerinin yanından ayrılmadan, muhtemel bir bok atma ihtimalime karşı birbirlerine destek olarak, pantolonumu da Nergis’e çektirerek iğnemi yapıp kaçtılar. Yani şöyle söyliyeyim, bantı Nergis yapıştırmış dahi olabilir, o kadar…
Ertesi gün hâlâ şiş karnımı gören Hülya’nın tepkisi ise cidden trajikti…
Hülya: Hamile misin sen?
Ben: Ahahaha, dün şiştim ya, o hâlâ.
Hülya: Hayır hamilesin!
Ben: Saçmalama yahu, bir günde hamile mi olunur?
Hülya: Sen hamilesin ve farkında değilsin! Hamile karnı bu! Gel bakim (elleyip) hamilesin sen!
Melek Abla: Aman saçmalama Allah aşkına, 2 gün önce böyle miydi? Şişti çocuk stresten!
Ben: Kedi miyim ben Hülya? Böyle pırt diye hamile kalıp, 2 günde 6 aylık mı yapıyorum bebeği!
Hülya: Kediler de öyle yapmıyor zaten.
Ben: Ben de öyle yapmıyorum.
Hülya: Sen hamilesin. Bak test aldırıcam şimdi, işiycek misin üstüne?
Ben: Hastasın sen.
Melek Abla: Hastasın sen Hülya, gerçekten.
Hülya: Hamile bu.
Ben: Hülya hamile olsam niye saklıyim, evli barklı kadınım. Hamile de kalabilirim, kim ne diyecek
Hülya: Ne biliyosun hamile olmadığını?
Ben: Allah Allaahhhhh.
Hülya: Ya geç o korunuyorum bilmem ne mevzusunu! O sperm kafaya koydu mu gider yerini bulur, engel olamazsın!
Melek Abla: Terbiyesiz!
Ben: Evet hamileyim Hülya. Ama çocuk senden değil diye saklamak istedim. Bu durumu nasıl karşılayacağını bilemedim.
Hülya: ….
Ben: Geçen gün ikimizi düşünüyordum, hatta bizim için bir şarkı bile tuttum. Söyliyim mi bak, “Sensiz olmaz ki sennssiizzz…. “ İskender Paydaş’tan gelsin… Bize… Aşkımıza.
Hülya: Ha sen şimdi çık yayında da yap böyle saçma sapan espriler, sonra bizi Gökkuşağı Derneği'ne asil üye yapsınlar Mehtap! Tamam mı!
Melek Abla: Yahu, sabah sabah çıkın odamdan, gidin başka yerde saçmalayın, bu ne! Bu ne rezillik!
Ben: Bende gözü var Meleeemm! Yayına giden yol yapımcımızın yatağından geçiyordu, hayır diyemedim, ahahahaha.
Hülya: Manyak bu! Gerçekten manyak! Biz, bir manyağı canlı yayına çıkarıyoruz!
Ben: Bi daha söyle Hülya! Çok seksisin biliyosun dimi? Ehihehehihe, öpücem.
Hülya: Git! Manyak! Git elleme.
Ben: Elliycem ehehehea.
Melek Abla: (Kahküllerindeki –çok kıymetli- fön fırçasını hışımla kahkülünden çekip bize vurarak) Gidin başka yerde oynaşın! Bu ne ya sabah sabah! Vik vik vik tepemde deli gibi, yok hamilesin, yok öpücem, noluyo! DIŞARI!
Tırıs tırıs çıktık tabi. Ben kendi odama giderken, Hülya rejiye doğru yola çıktı. Hâlâ kısık sesle bana “Hamilesin, gör bak hamilesin” diyordu.
Pazartesiye karnım inmezse, olmadığıma nasıl ikna edeceğimi bilmiyorum…
Bir de kıyafetlerin içine nasıl gireceğimi...