Anlatacağım olay, hayvanlarla ilgili hatırladığım ilk anım.
Galiba 5 yaşında falandım.
Gece vaktiydi. Erzincan’da oturduğumuz fabrikanın lojmanından içeri girerken, kapı önünde zıplayan bir şey görmüştüm.
Babam, “Aaa kurbağa” demişti. Yanına gittim, çömeldim, kurbağaya bakıyorum. Zıpladı. Arkasından gittim. Bir daha zıpladı.
Elime küçük bir taş aldım, kurbağanın tam üstünde tutup bıraktım, taş kurbağanın başına çarptı, kurbağa sendeledi, daha önceki gibi zıplayamadı.
Gülmeye başladım ki, tam ensemden bir el tutup beni havalandırdı. Babamdı. Gözleri ateş gibiydi, havada asılı kedi gibi dururken, “Ne yapıyorsun, onun da senin gibi canı var, senin kafana taş bırakmamı ister misin?” diye bağırdı, gece karanlığını yırtan bir sesle.
Mosmor olmuştum.
Korku içindeydim.
Gövdemin içinden bir şeylerin fışkırmaya başladığını hissettim.
Kimbilir belki, “vicdan” öyle bir şeydi.
Bu olayı hep utanarak hatırlarım.
Kötü bir niyetim yoktu, kurbağanın zıplamasını engellemek istemiştim; sevmek, bakmak, incelemek istiyordum besbelli.
Ama canını yakmıştım.
İşte o gün bu gün, bilerek isteyerek, hiçbir hayvana zarar vermedim, vermemeye çabaladım.
Sinek, sivrisinekten başka hayvan öldürmedim.
Evde akrep çıktı örneğin. Tabii öyle ısıracak, zehirleyecek cinsten değil. Ama kıyıp da ezemedim. Bir peçeteye koyup dışarı, bahçeye attım kim bilir kaç kere. Ne kadar yaşayacaksa o kadar yaşasın diye.
Fare de öldürmedim. Bir tarihte, evde fare izleri görülmüştü. Evdeki herkesi korku sarmıştı. Fare var diye kimse yere basmak bile istemiyordu.
Sonunda farenin izini buldum, bir köşede sıkıştırdım. Herkes ezip öldüreceğimi sandı.
Hayır öyle yapmadım, sıkıştığı yerin önüne bir naylon torba koydum, farecik kaçayım derken bu torbayı girdi, sonra torbayı aynen dışarı çıkarıp, fareyi kendi doğasına bıraktım.
Örümcek de öldüremem.
Birkaç kez kakavat denilen hamam böceğini ezmiş olabilirim, çaresizlikten tabii.
Herhalde, henüz 5 yaşında yaşadığım bana büyük ders olan kurbağa olayı, vicdanımın en geniş yerine çöreklenmiş.
Hayvanlar konusu nereden aklıma geldi?
Meclis’e yeni bir yasa tasarısı geldi. Hayvan haklarını düzenleyen bir yasa.
Ancak, bu yasayı hasretle bekleyen hayvan severler şu anda tam bir şokta. Çünkü yasa bekledikleri gibi değil.
Yasada, hayvan haklarını korumak bir yana, onları daha da mağdur eden maddeler var.
Örneğin, “uyutma” maddesi, hayvan sevenlerin uykusunu kaçırıyor. Hiçbir hayvanın, hangi yöntemle olursa olsun öldürülmesine razı gelemiyorlar.
Bunun bir soykırım olduğuna inanıyorlar.
Bunun yanı sıra yasada, “Tehlikeli ırk” deyimin geçmesi de ürkütücü. Hani şu Pitbull falan gibi saldırgan köpekler var ya, kastedilen onlar ama hayvan sevenler böyle bir ayırım yapılamayacağını savunuyor.
Yasanın en önemli maddelerinden biri, hayvanlara yönelik işkence ve kötü muamelenin sadece para cezası ile cezalandırılması.
Oysa hayvanların da hakları vardır ve eğer işkence görüyorlarsa bunu yapanlar tıpkı insanlara karşı işlenen suçlardaki gibi yargılanmalıdır.
Daha geçenlerde, hepimizin tüylerini diken diken eden bir olay yaşadık, okuyanlar hatırlayacaktır. Bir ördeğe tecavüz eden adam yakalanmıştı.
Şimdi bu adam, eğer ördeğin sahibi dava açarsa, kötü muameleden yargılanacak ve 750 lira para cezası ödeyecek.
Hayvan sevenler, bu tür suçların para ile değil, hapisle cezalandırılmasını istiyor.
Tabii işkence ve kötü muamele deyince, sadece tecavüz anlaşılmasın, hayvanları dövmek, kaldıramayacakları kadar çok yüklemek, yem ve su vermemek, para için dövüştürmek gibi davranışlar da bu kapsama giriyor.
Yine özellikle sokak hayvanlarına karşı uygulanan, “kısırlaştırma” operasyonlarının da yasada yer almaması isteniyor. Kısırlaştırma belki sokak hayvanlarının tehdit yaratmasına karşı bir süre etkili olabilir ama bu aynı zamanda o hayvanların soylarının tükenmesine de yol açıyor.
Kısırlaştırma deyince aklıma beni çok güldüren bir fıkra geldi.
Karadeniz’de bir mahallede, sokak köpeklerinin sayısı çok artmış. Üstelik köpekler hayli saldırganmış, gelene geçene havlıyor ve ısırıyormuş.
Mahalle halkı dayanamamış, belediyeye başvurmuş.
Belediye ekipleri mahallede ne kadar başıboş köpek varsa toplayıp götürmüş. Ama belediye başkanı, “Bunları öldüremeyiz, kısırlaştıralım, bir daha doğuramayacaklarına göre, bir süre sonra sayıları çok azalır” diye düşünmüş.
Köpekler kısırlaştırılmış ve tekrar sokağa bırakılmış.
Aradan birkaç gün geçmiş. Belediye Başkanı çalan telefonunu açmış, karşısında yaşlı bir adam; “Hayrola?” diye sormuş başkan.
Yaşlı adam, “Köpekler” demiş, “Hepsini serbest bırakmışsınız yine?”
Belediye başkanı, “Evet, ama hepsini kısırlaştırdık, artık üremeyecekler” cevabını verince yaşlı adam, “Onu biliyoruz başkan” diye söze girmiş, “Bu köpekler bize tecavüz etmiyor, ısırıyor, ısırıyor, anlıyor musun?”
Hayvan sevenler, bu yasa nedeniyle ayağa kalkmış durumda. Yeni yasaya karşı, tüm ülkede imza kampanyaları yapılıyor, Meclis üyeleri, belediye başkanları, akademisyenler, aydınlar ve gazeteciler mail bombardımanına tutuluyor.
Hemen her gün en az 100 mesaj alıyorum. Şöyle diyorlar mesajlarında; Hayvanları yaşatmak, yaşamlarına saygı duymak yerine; öldürülmelerini tanımlayan bir yasa istemiyoruz.
Bakanlık tarafından meclise sunulan; hayvanları korumaktan uzak ve ölüm fermanı niteliğinde ki bu yasa tasarısının; yaşam hakkına saygı ve insanlık adına geri çekilmesini talep ediyoruz.
Bu talebimiz de bizleri desteklemeniz; yaşam hakları ellerinden alınacak canlar için bir umut olacaktır.
Hayvanlara ve haklarına karşı hepimizin çok duyarlı olması gerek.
Konuya belki gelişmelere göre haftaya da devam ederiz.