Tüm mahalle bizimdi, oyun alanımız apartman giriş katlarına kurulmuş, yaşamdan izole edilmiş minik okullar değildi. Nerede babamızın koyduğu mahalle sınırı biter, oradan geri dönerdik(?), ne zaman akşam ezanı okunur, o zaman son bir hamleyle en yakınımızdaki arkadaşımızı sobeleyip evlerimize kaçışırdık.
Ben çocukluğumla övünedurup, çocukların okulöncesi dönemde bile kapana kısıldığını düşünürken, bu mevzulardan biraz geride kaldığımı fark ettim.
Tesadüfler zinciri beni Ortaköy, Portakal Yokuşuna sürükledi. Arkadaşımın buluşmak için tarifini verdiği adres, Ortaköy’ün özenle restore edilmiş üç katlı ahşap binalarından biriydi.
1956 yılında kurulduğu ve Türkiye’nin ilk anaokulu olduğu belirtilen ‘Özel Atlıkarınca Anaokulu’nun kapısını açtım ve ‘burada yaşamak istiyorum’ dedim. Yemyeşil bir bahçe, rengarenk vazolarda rengarenk çiçekler, ileriye doğru daha dikkatli baktığımda çilek, domates, salatalık gibi ne zamandır dalında görmediğim bir sürü meyve ve sebze dikkatimi çekti.
Uzaktaki erik ağacını gözüme kestirip hamleye hazırlanırken, kulağıma gelen ördek vaklamaları odağımı kaydırdı. Bahçenin üst kısmında ördek, tavuk, horozdan oluşan bir kümes çetesi ve şirin mi şirin kuzular ve onlara biberonla süt veren bir miniğin yanında arkadaşım dolaşıyordu.
Birlikte içeri geçtiğimizde, kendimi yedi cücelerin evine girmiş ormancı gibi hissettim. Yataklar, tuvaletler, masalar, her şey ufak boylardaydı. Çocuk psikoloğu olan Gürcan Bey, bana okulda yapılanları anlatırken, mutfaktan sorumlu Ayten Teyze çayın yanında, fırından yeni çıkardığı ev poğaçaları ve yüksek enerjisiyle bize katıldı.
Okuldaki üç psikolog tarafından her çocuk için ayrı adaptasyon süreci planlanıyor, ilk okul deneyimlerinin sağlıklı olması hedefleniyor, gelişim ve zeka testleri ile çocuklar sene boyu takip ediliyor, ailelerle düzenli görüşmeler yapılıyormuş. İngilizce, müzik, psikodrama, dans, sanat, tangram, tenis, yüzme gibi derslerle çocukların kendini ifade etme, sosyalleşme becerileri arttırılıyor, kendine güven duygusu pekiştiriliyormuş.
Türkiye’nin ilk anaokulu olan Atlıkarınca’nın dinamik ve uzman ekibi, bitkileri tohumundan ekip, dalından toplayabilecekleri, hayvanlara dokunup onları besleyebilecekleri, bir metropolün orta yerinde doğayı ve arkadaşlığı oyun oynayarak öğrenebilecekleri eğitim sistemi planlamışlar. Çocuğun çocuk olduğu, her çocuğun bir birey olarak geliştirildiği bir sistem.
Bizim zamanımızda da anaokulu varmış , bu zamanda böyle okullar da varmış demek. Anaokuluna ihtiyacınız yoksa bile Ortaköy, Levent civarından geçerken mutlaka uğramanızı, bir çaylarını içmenizi öneririm.