Dün gece eve geç geldik eşimle, sevgili oğlum mutlu mesut karşıladı bizi, o da evde bizsiz güzel bir gece geçirmişe benziyordu. Sonra hep beraber sütlü kahvelerimizle kek partisi yaptık keyifle, ancak tam keklerimizi yemeğe başladığımızda oğlum aniden feryatla kalktı yerinden, “Ahhhh Çiko’nun ( 2,5 yaşındaki köpeğimiz ) yemeğini unuttum diye. Koşturarak gitti, yemeğini koydu, geldi ve devam etti kaldığı yerden. Benim içim cız etti tabi, nedendir bilinmez tepkisi az geldi bana. Babasını da bir şeyler rahatsız etmiş olacak ki gece yatarken konuşun istersiniz bu konuyu dedi. Biz de öyle yaptık; tekrar konuştuk bir canlının sorumluluğunu almak ne demek, biz ona bakmazsak neler olur, bize ne kadar muhtaç vs… Anne daha fazla konuşmayalım içim acıyor dedi, ben de acaba abarttım mı? Vicdan mı yaptım çocukta diye düşünürek konuyu kapattım ve devam ettim geceme…
Sabah da face’deki bazı paylaşımlar içime dokundu, Reyhanlı’daki kayıplarımıza rağmen bir şey yapmayanlara ( kılı kıpırdamayanlara !... ) eleştiriler vardı. Yine “vicdan” çıktı karşıma …
Peki ne ki bu vicdan, tam olarak anlamı nedir ? Araştırmaya, yazmaya karar verdim.
Vicdan Arapça “vecede” kökünden geliyor, kısaca “bulmak “ anlamına geliyor.
Sözlük anlamı ise şöyle; kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasına sağlayan güç.
Felsefi tanıma göre ise “vicdan” insanın görgü ve bilgileriyle kendini yargılama yetisi.
Son yıllarda çokça konuşulan konu ise günümüz çocuklarının vicdansız oldukları.
Ne işe yarar insanda var olması, onu nereye götürür, çocuklarda vicdan nasıl oluşur, gelişir ?
Hayat yolculuğunda pek çok fırsat çıkar çocukların karşısına vicdanı öğrenmeye, vicdanları ile tanışmalarına. Bazen de kötü tecrübelerle olur bunlar ama anne-babalar izin vermezler öğrenmelerine . Örneğin bir çocuk kavga ettiğinde, canını yaktığı arkadaşından zorla özür dilettirilir ya da ceza verir anne-babalar, çocuk da arkadaşından özür dileyince ya da cezasını çekince her şeyin bittiğine inanır, ta ki bir dahaki kavgaya kadar.
Bir daha kavga çıkarıp, yine birisinin canını yaktığında özür dileyince ya da cezasını çekince her şeyin yolunda olduğuna inanır; hatta “Eeeeee özür diledim ya, daha ne yapayım der” kendini çok da haklı görerek. Çünkü öğrenemez çocuk kavga ettiği arkadaşının canını yaktığını, onun yüzünden başka bir kişinin incindiğini, onurunun kırıldığını. Empati kuramaz karşısındakiyle, çünkü buna fırsat tanınmaz, yaptığı davranışın nelere yol açtığı ile yüzleşemeden kendi derdine düşer çocuk. Zorla özür dilerken ne kadar utandığının, aldığı ceza yüzünden anne-babasına ne kadar kızgın olduğunun, onlardan öcünü nasıl alacağının hesabındadır artık.
Çocuk ruhbiliminin öncülerinden İsviçreli çocuk psikoloğu Hans Zulliger bu durumu “Çocuk Vicdanı ve Biz” isimli kitabında ise şöyle açıklıyor “ Biz çocukları eğitirken pek çok cezalandırma yöntemine başvurarak vicdan gelişimine böylece çok zarar veririz. Acele cezalandırmalarla çocuğun vicdanında hesaplaşmaya koyulmasını, bu yolla içindeki ahlaki yargı organında ( vicdan ) mükemmelleşmeye gitmesini önleriz. Çünkü çekilen cezadan sonra kişinin vicdanı olaya kapanır, kefaretini ödemiştir artık ve daha fazla üzerinde durmaz “
İç disiplinini geliştiremez çocuk, yaptığıyla yüzleşemez, hesaplaşamaz. Davranışlarının sorumluluğunu almayı, doğru yolu bulmayı , güç olmadan nasıl doğru davranması gerektiğini öğrenemez, hep dışarıdan yönlendirmeye ihtiyaç duyar bir sonraki davranışında da doğru yolu seçmek için, içindeki ses bilir aslında neyin doğru olduğunu ama çocuğa fırsat tanınmaz o sesi duymasına, o sesle konuşmasına…
“ Vicdanımız yanılmaz bir yargıçtır, biz onu öldürmedikçe “ Balzac.
Balzac’ın dediği gibi öldürmeden nasıl tanıştırabiliriz onları yanılmaz yargıçlarıyla ? Nasıl öğretebiliriz onlara vicdanlı olmayı, içlerindeki sesi duyabilmeyi?
Belki de sadece “ Şu an sana ne yapman gerektiğini iç sesin söyleyecektir “ diyebilmek. O an yine doğru olanı seçmese bile , iç sesinin hala onunla konuştuğuna inanmak, sadece o an sesini duyuramadığına inanmak , ama bilmek o sesin yükseleceğini, belki de gece karanlıkta, sessizlikte yapayalnızken kendini duyuracağını. Ve vicdanı ile bir gün en iyi arkadaş olmasına izin vermek…
Tabi ki unutmamak onların bizim birer aynamız olduğunu. Bizler ne kadar vicdanlıyız, bizler ne kadar dinliyoruz iç seslerimizi. Kendi gerçek dünyamızda vicdanlı birey, vicdanlı arkadaş, vicdanlı eş, vicdanlı anne modeli olabiliyor muyuz onlara ? Vicdanımızın sesi ile mi annelik yapıyoruz?... hep farkında olabilmek bunları …