Kadın Hastalıkları ve Tüp Bebek Uzmanı Dr. Ercüment Cengiz, hafta sonu Radikal'de yayınlanan yazısında kamuoyunda kürtajla birlikte konuşulan sezaryenle doğuma değiniyor ve şöyle diyor: "Jinekolog kadınların dörtte üçünün sezaryeni tercih ettiğini biliyor musunuz? Çünkü bu, günümüzde bir 'normal doğum' yöntemidir aslında."
‘Normal doğum’ yok
Cengiz, kadına nasıl doğurması gerektiğini dikte ettirmenin yanlışlığına dikkat çekiyor ve sözlerini sşöyle sürdürüyor: "Çoğumuzun bilmediği bir şey var, terminolojide ‘normal doğum’ ya da karşılığında ‘anormal doğum’ diye iki kavram yok. ‘Normal Delivery’ ve ‘Cesarean Delivery’ yani vajinal ve sezaryen doğum süreçleri var. Yani sezaryen ile doğum günümüzde ‘normal olmayan bir doğum değil’ o da bir doğum yöntemi artık. Bu bizim dilimizde algısal bir yanlışlığa yol açıyor ister istemez. Günümüzde sezaryen operasyonu, bir bakıma modern yaşamın, modernizasyonun bir sonucu. Bu bir yenilik değil, doğal yolla doğum dışında anormal olmayan ikinci bir yol. Yani bebek buradan da çıkabilir, şuradan da… temel sorun, bebeğin sağlıklı bir biçimde anne karnından çıkabilmesi. Esas sorun, bebeğini neresinden doğurması gerektiğini anneye ve doktoruna dikte etmek. Tavsiye etmek, önermek, eğitim çalışması yapmak, istatiksel verilerle dikkat çekmenin ötesinde bir şey bu durum. ‘Hayır, sen böyle değil, şöyle doğuracaksın!’ buyruğu. Tehlikeli olan hem anne hem de onu kollamaya çalışan doktor, ebe vb. gibi yardımcılarının baskı altına alınması."
Embriyo spekülasyonu
"Geniş çaplı bir araştırmada dünyadaki kadın jinekologların, dörtte üçünün kendi bebeklerini sezaryenle doğurdukları veya doğurttukları istatistiği, sizin de kafanızı karıştırmıyor mu biraz? Kadının içine yerleşen bir embriyonun akıbeti üzerinde bu kadar spekülasyon fazla değil mi? Bir bebeği dünyaya getirmek isteyen ya da istemeyen kutsal bedenlere ve ruhlarına biraz daha saygılı olmamız gerekmiyor mu sizce de? Yasak meyveyi yiyip günah işlediler diye cennetten kovulduğu andan itibaren, erkeklerin neredeyse yan gelip yattığı ayların ardından, bizi binbir eziyetle dünyaya getiren, emek, zahmet veren kadınlarımıza bu baskı, bu cefa niye? 10. çocuğuna hamile, doğum kontrolünden bihaber ya da tecavüzcüsünün kadrine uğramış kızlara, kadınlara ‘madem yedin bu haltı, o halde doğur bakalım’ dayatması niye? Yahut cinselliğinin baharında pek çok şeyden bihaber sevişen genç kadınların, istemeden hamile kaldıktan sonra görecekleri muameleye ne demeli? Peki, kadınları bu günaha sürükleyen, şeytanın dışındaki diğer suç ortağı erkeklere ne demeli? Nasıl bir yasal düzenleme var ki, konuya dahil olmuş olanların sadece birinden hesap sorma, yargılama, bedenlerine, ruhlarına, kişisel kararlarına acımasızca müdahale hakkını mümkün kılıyor, onların aklından geçenlere hiç kulak asmadan üstelik?
Yoksa, ta yaradılışta, en ağır haliyle cezalandırılmayı hak edecek kadar günahkâr mı kadınlar sahiden?"