Türkiye’de her on çocuktan biri astım, beş çocuktan biri ise alerji hastası. Vakaların son otuz yılda %30 artmasının başlıca sebepleri ise; yaşam şeklinin değişmesi, saniyeleşme, beslenme, hava kirliliği ve aşırı hijyen... Yapılan diğer hatalar: Alerji büyüyünce geçer düşüncesiyle beklemek ve çocuklara yanlış bir şekilde hiperaktif tanı konulması…
Çocuk Sağlığı, Hastalıkları ve Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Tabak, ebeveynlerin çocuklarını hastalıklardan korumak için fazla hijyen ortamı oluşturması, çocukların artık dışarıda değil evde vakit geçirmesi alerji vakalarının artışındaki temel sebepleri oluşturduğunu söylüyor. Sonuç olarak şehirleşmiş yaşam alerjiyi beraberinde getiriyor.
Sanayileşen Toplumun Hastalığı: Alerji
ABD, Avusturya, İngiltere gibi sanayileşmenin daha ileri olduğu ülkelerde astım ve alerji vakaları daha fazla ve ağır şekilde görülüyor. Türkiye daha gelişmekte olan ülkeler kapsamında olduğu için biz ortada kalıyoruz. Ne çok hafif ne çok ağır fakat orta astımın çok yoğun olduğu bir durumdayız.
Hastalığın Gelişim Süreçleri
Astımın iki türü vardır. Biri alerjik astım diğeri alerjik olmayan astım’dır. Alerjik olmayan astımda genelde bağışıklık sistemi normal insanların yanıt vermediği bazı maddelere anormal yanıt verildiği için alerji gelişir. Alerjik astımda bronş yüzeyinde yanık benzeri bir tablo, kırmızılık, şişlik ve ödem oluşur. Bu hassasiyet üzerine alınan soğuk algınlığı, keskin koku, sigara gibi tetikleyici faktörler bronşta daralmaya neden olur. Hırıltı, öksürük, nefes darlığı gibi belirtilerle ortaya çıkar. Aynı bronş yüzeyinde hassasiyete neden olan alerji dışı mekanizmalar da vardır. Örneğin: Sinüzit… Bağışıklık sistemindeki zayıflıklar veya reflü bazı alerji dışı nedenlerle bronş hassasiyeti yaratarak aynı astım tablosuna yol açabilir.
Alerji Tüm Vücudu Etkiler!
Alerji sadece bronşları değil burnu, cildi, mideyi tüm vücudu etkiler. Alerjik çocuğun burnu tıkalı olur. Bunun üzerine bir de nezle ve gribin getirdiği tıkanıklık eklendiğinde enfeksiyonun atlatılması güçleşir. Virüs ile başlayan enfeksiyon sinüzite dönüşür. Sinüzit tanısı sanıldığı gibi baş ağrısı, ateş gibi çok yoğun semptomlarda seyretmez. Çocukta çok hafif sadece bir burun tıkanıklığına eşlik eden burun akıntısı veya geniz akıntısı ile seyredebilir -ki bunu çocuk boğazını temizleyerek balgamla atar-. Hafif gıcık gibi görünen tablo aslında burun tıkanıklığıyla bir arada olduğunda - eğer normal soğuk algınlığı süresi olan on günden uzun sürmüşse- sinüzit tanısı koyulur ve bu yönde tedavi uygulanır. Eğer tablo on iki haftadan uzun sürerse buna ‘Kronik Sinüzit’ denir.
Alerji-Astım İlişkisi
Geniz akıntısı bronşlara damlamaya başladığında astım tablosu gündeme gelir. Astım atakları kronikleştiğinde akciğerler de hava solumaya başlar, diyafram aşağıya itilir. Diyafram aşağıya itilince mide başı gevşer ve reflü ortaya çıkar. Reflü mideden yukarı asit kaçağı olmasıdır. Mideden asit geldikçe hem akciğerlere hem burna kaçar. Bu asit tabloyu daha da kronikleştirdiği için reflünün yol açtığı sinüzitli astım tablosu tedavi edilir.
Doğru Tedavi Kesin Çözüm Getirir
Sonuç olarak; astım reflüye, reflü astıma ve sinüzite neden olur. Mide, akciğerler, burun, ses telleri bir bütün olarak bu tablodan etkilenir. Tabii ki bu kısır döngüyü kırmak için alerjiyi aynı zamanda reflüyü tedavi etmek gerekir. Sinüzit için KBB’ye, mide için gastroenterolog, akciğerler için göğüs hastalıkları uzmanına gidilir. Hastalığın gerçek sebebi bilinmediği için sonuca ulaşılamaz. Hepsinin temelinde alerji vardır. Alerji burunda alerjik nezle, akciğerde alerjik astım, midede reflü yapar. Alerjiyi tedavi etmezseniz sadece son noktaları tedavi etmiş oluyorsunuz kök boşta kalır. Bu nedenle son noktalara verdiğiniz ilaçları kestiğinizde bütün hastalık geri gelir. Temelde ki alerji tedavi edildiğinde yukarıdaki üç problem de çözülür. Alerjinin tedavisi, bir alerjinin neden olduğunu anlamakla başlar. Sebebi bulursak sonuca da ulaşırız. Bağışıklık sistemi alerjik yanıt verecek durumdan uzaklaştırılmadığı sürece kökten çözüme ulaşılmaz.
Alerji de Aşı Tedavisi
Alerji aşısı yüz yıllık bir tedavidir. İğne aşı alerjik maddenin artan dozlarda vücuda zerk edilmesidir. Zaman içinde bir takım yan etkileri ortaya çıktı. Bir başka yöntem; yan etki yapmayacak şekilde alerjik olunan madde dil altından vücuda emdirilip, vücudun onu yavaş yavaş emip, ona karşı bir tolerans geliştirmesidir. Çok yavaş ve sabır gerektiren bir süreç ama o maddeyle yaşamın ileriki zamanlarında temas edildiğinde artık bronşlarda, burundaki o ödem, yangı ortaya çıkmaz. Halk dilinde buna ‘dil altı alerji aşısı’denir.
Çocuğun Okuldaki Başarısını Olumsuz Etkiler
Gece uykusu çocuk için çok önemlidir, ders başarısını da doğrudan etkiler. Bu çocuklar yanlış bir şekilde hiperaktif olarak bile tanımlanabilir. Bunun iki nedeni vardır. Bir; alerji burun tıkanıklığı yaptığı için uyku apnesine sebep olur. Çocuğun nefesinin -20 saniyeyi bulan süre- durup sonra aniden nefes alması uykusunu böler. İkincisi sabaha karşı vücutta kortizon seviyesi düştüğü için alerjik astım öksürerek uyanmayla kendini gösterir. Aile onu ilaçlarla iyileştirmeye gayret eder. Bu sırada uyku bölündüğü için çocuk uykusuz kalır ve gündüz dikkatini yoğunlaştırmak da zorlanır. Öksürük atakları gündüze de sarktığı için çocuk öksürük, hırıltı ve nefes darlığı nedeniyle gündüz okula gidemez. Devamsızlık nedeniyle başarısızlık gündeme gelir. Öksürerek dikkati böler ve bir kısır döngü içine girilir.
Alerji Hakkında Doğru Bilinen Yanlışlar…
Alerji tedavisi ile ilgili bilinen yanlış bilgiler vardır. Örneğin; alerji “büyüdükçe geçer”. Oysa geçen alerji değil astımdır. Ergenlik çağına giren çocuğun bronşları erişkin boyutuna yaklaştıkça daha az belirti vermeye başlar. Bu nedenle ergenlikte hastalık geçtiği sanılır oysa geçme olasılığı %50’dır. Geçmediği fark edildiğin de iş işten geçmiş olur. Çünkü alerji aşı tedavisi ne kadar erken yapılırsa o kadar faydalıdır. Bağışıklık sistemini ne kadar erken doğru rotaya oturtursanız ileriki yaşamında çocuk o kadar rahat eder. Erken teşhis ve tedavi çok önemlidir.
Güçlü bağışıklık sistemi oluşturmak mümkün mü?
Sağlıklı bir bağışıklık sistemi çoğu enfeksiyonun üstesinden gelir. Çocukların öncelikle beslenmesini düzeltmek gerek. Televizyon reklamları, kantinler, fast-food tarzı beslenme, öğretmenlerin verdiği ödüller çikolata-şeker ağırlıklı çocukların kötü beslenmesini tetikliyor. Astımlı çocukların %80’nin de reflü, %60’ında da sessiz reflü var. Biraz mide bulantısı, biraz karın ağrısı, ağız kokusu, geğirme, diş gıcırdatma gibi çok üstünde durulmayan belirtilerle karışımıza çıkar. İştahsızlık belirtisi gösterdiğin de bu çocuklara daha çok kakaolu ürün verilir. Çocuk da bu endorfin bağımlılığına sebep olur. Kakao kafein içerir. Zaten reflüye yatkın çocuk kakao yediği zaman mideden yukarı asit kaçamağı olur, sinüzit ve astım alevlenmesi kısır döngüsüne girilir. Kakao, kafein içeren kola, soğuk çay türevleri, fast food tarzı beslenmenin bu çocukların diyetinden çıkarılması ve yatmadan iki saat önce gece beslenmesinin kesilmesi gerekir.
Hava kirliliği içinde çok fazla oksidana maruz kalınır. Bu oksidanlar vücut bağışıklık sistemini düşürdüğü için daha fazla antioksidana ihtiyaç var. Doğal bazı vitaminler C ve D vitamini, serenyum gibi bazı antioksidanların vücutta yükseltilmesi gerekir. Yeşil sebze, bütün meyveler, sebzeler, et, balık, tavuk ve tahıllar dengeli bir biçimde tüketilecek. Çocuğun yanında süt veya meyve tatlıları tüketilecek. Sevmiyor, yemez diyerek söylemlerini değiştirmek gerek. Bir gıdanın tadına alışmak için en az on kere yemek gerekir. Aile sabırla bunu yapmalıdır.
Bağışıklığı güçlendirmek için bir diğer şey: D vitamini. Çocuklar kapalı alanlarda, televizyon, bilgisayar başında vakit geçiriyor, açık havaya çıkmıyor. Zaten kış ayları kapalı havaların olduğu dönem vücudumuz D vitaminini ciltten güneşe maruz kalarak üretir. Dışarıdan gıda ile D vitamini almak çok zordur. Güneşe de çıkmadığımız zaman çocuk ve büyüklerde ciddi anlamda D vitamini düşüklüğü görülür ve D vitamini sadece kemik sağlığı vitamini değil bağışıklık sistemi için çok gerekli bir vitamindir. Bu düşük olduğu zaman mikroplarla baş edilemez. O yüzden kış aylarında mutlaka D vitamini takviyesi yapmamız gerekir.
Bir diğeri Omega-3 ağırlıklı beslenmektir. Omega-3 bazı yağlarda bulunan bir mineraldir. Örneğin fındık yağı, zeytinyağı ve yağlı balık… Yağlı balıklar aynı zamanda dip ve soğuk su balıkları olduğu için biraz civayla da temas eder. Bu nedenle somon tüketerek Omega-3’ü almak mantıklı değil. Omega-3’ü balık yağı şeklinde dışarıdan almak gerekir. Tabii ki hafta da birkaç kez balık tüketilmeli ama bu eksikliği sadece balık yiyerek giderme imkanı yoktur.