Hepimiz kaygılanırız; yeni ya da “sinir bozucu deneyimlere karşı mücadele et ya da onlardan kaç” tepkisinin normal bir sonucudur bu.
* “Mücadele etmek” öfke, karşı karşıya gelme, zorluğa “tamamen” meydan okumayı içerir.
* “Kaçmak”sa gözyaşları, geri çekilme, zorluktan kaçınma ve inkârı içerir.
Kaygıyı ona verdiğiniz tepkiyi bastırarak alt etmeye çalışırsanız, “semptomlar” daha kötü bir hal alabilir. Uç noktada kaygılı anne babalar ya “öfkeli” olup çıkarlar ya da “iddiasız”. Bir madalyonun iki yüzüne benzerler.
İnsanlar kaygıyı farklı biçimlerde hisseder, ama çoğu muhtemelen aşağıdaki fizyolojik ve psikolojik tepkilerden birini ya da daha fazlasını yaşar:
Fizyolojik işaretler:
* Sıcaklar, daralırsınız.
* Kalbiniz hızla çarpmaya başlar.
* Biraz daha hızlı nefes alıyor gibi hissedebilirsiniz.
* Kaslarınızdaki gerilim artar.
* Gerilim yüzünden baş ağrıları çekersiniz.
* Göğsünüzde bir sıkışma hissedersiniz.
Psikolojik işaretler:
* Otomatik olumsuz cevaplar: “Hayır”, “Sakın”, “Mümkün değil”.
* Savunmacı bir tavır - “…yapamam”, “…hiç yapmadım”.
* Takıntılı davranışlara ya da ayrıntılı ritüellere, örneğin yemek yemek ya da düzenli olmakla ilgili ritüellere eğilim.
Anne baba olarak asıl zorluk çocuğunuza bu kaygıyla başa çıkabildiğinizi göstermektir. Bir çocuk için kaygı duymak bulaşıcıdır. Onların radarları anne babaların kaygısını, onlardan önce yakalar. Çocuklar bu kaygıyı öfke, yeme problemleri, öfke nöbetleri, geri çekilmeler ve utangaçlık gibi farklı biçimlerde ifade edebilir.
Çocuğunuzun kaygı belirtileri gösterdiğinden şüpheleniyorsanız, yaşadıklarını anlatmasını sağlayacak kelimeleri bulmasına yardım edin. Ona “Karnın mı ağrıyor?”, “Kalbin yerinden fırlayacakmış gibi mi atıyor?”, “Dizlerin titriyormuş gibi mi hissediyorsun?” diye sorun. Çocuğunuzun yaşına bağlı olarak onu kaygısının kaynağını çizmeye ya da açıklamaya teşvik edin, böylece ikiniz de durumu daha iyi anlayabilirsiniz.