İnsanlar doğar, büyür, birçoğu evlenir; evlenenlerin kimi sıkılır, kimi yürütür… Kimi düşe kalka devam eder, kimisi arayıştadır. Bazıları sadık kalır, bazıları aldatır. İşte bu röportajda durduğumuz nokta bu. Sadece aldatmak değil. Belki biraz da yetinememek. Hemen hemen her evin mahremiyetine giren internetle ve sosyal paylaşım siteleriyle yürütmesi zorlaşan evlilikler, anneanne ve dedelerimizden gördüğümüz geleneksel evlilik modellerinin çatırdamaya başlaması… Ekonomik özgürlüğü olan kadınların mı evlilikleri bozuluyor daha çok? Biten evliliklerde sosyal paylaşım siteleri ne derece rol oynuyor? Hani şu “Çocukluk arkadaşımızı bulalım, lisedeki tayfa ne yapıyor acaba?” furyasına kapılanlar bu masumiyetten ne kadar uzaklaştı? Ve belki de tüm bu meselenin ve tüm röportajın en can alıcı kısmı: Nasıl oluyor da aynı yastığa baş koymuş, aynı evde yaşayıp aynı yatakta uyuyan evli bir çift sanal seksi tercih edecek kadar yabancılaşıyor birbirine? Ünlü psikiyatr Prof. Dr. Kerem Doksat, konuya dair yaptığımız sohbette sarfettiği şu cümleyle son noktayı koydu aslında: “Bir insanın insanla yapması gerekeni kamerayla yapması dünyanın hiçbir yerinde sağlıklı değildir.”
Günümüzde boşanma oranlarının arttığı aşikâr. Bunun ne kadarında kadının ekonomik özgürlüğünü ele almasının ne kadarında sosyal paylaşım sitelerinin payı var?
Boşanma oranları Türkiye’nin daha eğitimli ve batı bölgelerinde artış gösteriyor. Doğuya ve güneydoğuya gittikçe bunda eskiye göre ciddi bir fark olduğunu görmüyoruz. Doğuda hâlâ kadını 2. sınıf olarak gören; töre adına, örf, adet ve geleneklerin arkasına sığınarak erkek ve kaynana ne derse odur mantığı var. Yani rahmetli Duygu Asena’nın tabiriyle doğuda kadının adı yok. Zaten oralarda ancak erkek boşanmak isterse boşanabiliyor. Bir kere interneti kullanıp oradaki sitelerden bir şeyler yapmak nüfusun çoğunluğuna mal edilecek; yani Ankara’nın doğusunda kalan ve büyük şehirlerin çevresindeki varoşlarda yaşamaya devam edenlerin sorunsalı değil. Ama batıda ben neler gördüm: Çok zengin bir iş adamı karısıyla mutlu olduğunu zannediyor. Halbuki kadın mutsuz çünkü kadının kocası işkolik, Facebook’tan bilmem nereden birileriyle flört ediyor. Ciddi sıkıntılar yaşanıyor, boşanmalara kadar gidiliyor. Ama bunlar devede kulak kalıyor bence.
Artık evlilikler neden bitiyor? Eskiye nazaran insanlar neyi beceremiyor, neyi paylaşamıyor?
Erk, otorite ilişkisi. Ben Karl Marx gibi “Her şeyi ekonomi tayin eder” gibi sivri yani indirgeyici bakmıyorum. Tek yönlü değildir hiçbir olay. Ama ekonominin getirdiği gücü ahlak, toplum için yaşamak, verici olmak gibi üst insani değerlerle birlikte kullanmazsanız, bunları veremezseniz o zaman kaos ortaya çıkar. Şimdi okumamayı, yazmamayı bırakın; üniversite okumuş ya da okumamış ama kendi ekonomik özgürlüğünü elinde tutan ve kişilik sahibi olan kadınlar arttıkça ve bu kadınların evlilik modellerinde önceden koca daha üstün pozisyondayken zaman içerisinde kadın onu sollamışsa ya da kafa kafaya gelmişlerse pürüzler çıkabiliyor. Bir de eğer karı-koca çocuğun yuvadan uçup gitmesinden önce birbirlerine iyi davranmadılarsa, belden aşağı vurdularsa – her evlilikte kavga olur tabii, ama dövmeden bahsetmiyorum; bir erkeğin düşebileceği en aşağılık durum kadına vurmak, onu dövmek olur – incitici laflar ettilerse yürümüyor. Çok erken yaşta yapılmış evliliklerde bunları görüyoruz. Birbirlerine aşık oluyorlar, evleniyorlar; e hormonlar çalışıyor, çocuk yapıyorlar. Sonra kavga, dövüş… O çocuk da çok travmatize oluyor tabii ve ilk fırsatta yuvadan uçuyor. Sonra anne-babada boş ev sendromu başlıyor. Yani karı-koca birbirine iyi yatırım yapmamışsa, birbirini incittiyse, sevgide saygıda kusur ettiyse beraber yaşamak çok zor bir hâle gelir.
Evli kadınların ve erkeklerin Facebook’ta sosyalleşmesini, oradan tanıştığı insanlarla buluşup eşlerini aldatmalarını neye bağlıyorsunuz?
Yabancılaşma ve yalnızlaşma. Bu toplumda olduğu gibi çiftler arasında da oluyor. Aynı evde yaşayan iki yabancı çünkü adam kendi dünyasına, işine dalmış. Hatta varsa sevgilisine, metresine dalmış. Eve parayı getiriyor, işi yürütün diyor. Kadın da benzer şekilde. Eğer kadının kendisi de para kazanıyorsa daha da beter. Beter olması çatışmanın olması anlamında yani. Kocaya kin başlıyor, ona kızıyor, kendi hayatını yaşıyor. İntikam peşinde koşuyor. Internet elinde. Altında arabası var. Bir de bu tip erkekler karılarını satın alırlar. Çocuklarını satın alırlar. Kadının tek istediği bir dokunma, öpücük, şefkat, sarılma; içinde sevgi olan bir seks… O da yok. Kadın da yüz vermemeye başlıyor. Kopma başlıyor. En kolay ulaşabileceğiniz iki şey var: Ya arkadaş çevresi – o tehlikeli, çok kolay duyulur, işin kokusu çabuk çıkar - ya da internet. Internette neler var neler var… bir yere meraktan bile bir kere girdiniz mi kayda alınıyorsunuz; başınız belada (gülüyor). Dolayısıyla çok kolay ilişkiler kuruluyor.
Boşanma durumuna dönecek olursak, evli çiftleri sanal sekse yönelten de yine bu yalnızlaşma hissi mi?
Kesinlikle evet. Sosyalleşmeyi unutan, sosyalleşmekten çekinen, tembel, şizoid, paranoid insanlar olduk… Eskiden insanlar sokağa çıkıyordu. Şimdi internet var, kamera var. E şimdi – avami bi şekilde anlatayım – kadını tavlamak için bir kere evden çıkacaksın. Gideceğin mekana ve ortama göre giyineceksin. Ağzın laf yapacak. Oturacaksın, bakışacaksın filan; ondan sonra paslaşacaksın, yatırım yapacaksın, kur yapacaksın. Halbuki orada adam oturduğu yerden laklak yapıyor, sanal seks var, her şey var. Yani bir insanın insanla yapması gerekeni kamerayla yapması dünyanın hiçbir yerinde sağlıklı değildir.
ÖZELLİKLE EVLİ ÇİFTLER DOSTLARA, ARKADAŞLARA YATIRIM YAPMALI!
“Hayatı bir güne benzetirsek…”
“Bu, Karl Gustave Jung’un benzetmesidir, güneş doğar yükselir; öğle vaktine kadar öğleden sonrasını görmez insan, bilmez. Sabah sonsuzdur; mesela bir ergen telefonuyla 6 saat konuşabilir. 20 saat oturup dvd seyredebilir. Derslerini eker, nasıl olsa geçeriz, der. İyi bir tahsil, terbiye, görgüyle bunlar aşılır ya da aşılamaz. Neyse. Öğle vaktine geldiniz, ortalama 40-45 yaş arası; tepeye çıkınca bi bakıyorsunuz dağın öbür tarafını görüyorsunuz. Ölümler yaşanıyor. Yani anneler, babalar, dedeler, teyzeler; yavaş yavaş yaşlanıp terk-i diyar eyliyorlar. Bizi hiçbir şey için değil sırf sevdikleri için sevenler gidiyorlar artık. Geriye arkadaşlar, dostlar ve karı-koca kalıyor ve de çocuklar. Yalnızı oynamaya başladı insanoğlu. Onları kayıtsız şartsız seven dedeler, nineler, anneler, babalar gidiyor. Onları kayıtlı şartlı seven çocuklar kalıyorlar. Onlar da 18-19 yaşına gelince yuvadan uçuyor. Onun da öncelikleri kendi sevgilisi, çevresi, evliliği olacaktır ve bu devran böyle sürecektir.”
Röportaj: Itır Yıldız