Hamileliğin birçok kadın için çok mutlu bir süreç olduğuna inanılır. Hatta bir zamanlar östrojen ve progesteron hormonlarının hamile kadınları olumsuz duygu halinden koruduğu düşünülürdü. Fakat son zamanlardaki araştırmalar bunun doğru olmadığını göstermiştir. Amerika'da yapılan araştırmalar, hamilelikte her 10 kadından birinin depresyon geçirdiğini tespit etmiştir.
Hamilelik, hem içinde umudu ve gelişimi içeren bir zaman dilimi hem de kadının kendini kırılgan hissedebildiği ve duygusal karmaşanın yaşandığı bir zaman dilimidir. Birçok kadın bu dönemde kontrol edemediği duygusal iniş-çıkışlar yaşayabilir.
Arka Plan
Elbette ki bebeğin oluştuğu şartlar hamilelik döneminin nasıl geçirileceğini etkiler. Her çift kendilerine ait sebeplerden bebek yapar: Çocukluk hayallerini gerçekleştirmek için, bir başkasını (eşi, ilk çocuğu, anne-babayı) memnun etmek için, biyolojik saate meydan okumak için, evlilikteki doyumu arttırmak için…Tüm bu sebeplerin hamilelik, doğum ve anne-bebek ilişkisi üzerinde çok önemli etkileri vardır. Bu sebepler, çocuk sahibi olmak kavramına farklı noktalardan bakar ve farklı tanımlamalar yaparlar. Hamilelik sevgi dolu bir ilişkinin meyvesi olsa da, plansız/kötü zamanlamalı olsa da ya da pahalı ve yıpratıcı bir kısırlık tedavisinin sonucunda gelse de, süreçte yaşanan temel endişeler aynıdır: Nasıl olacak? Hamilelik nasıl olacak? Doğum nasıl olacak? Bebek nasıl olacak? Ben nasıl bir anne olacağım?
Bebeği beklerken aslında nasıl bir deneyimi bekliyor olduğunu bilmemek… Belirsizlik.
Yeni Vücut, Yeni Kimlik
Hamileliğini öğrendiği ilk andan itibaren, anne özgürlüğünün bir kısmını kaybetmiş gibi hissedebilir: Ne yediğine, ne içtiğine, nasıl hareket ettiğine dikkat etmek zorundadır. Bu kısıtlamalarla birlikte bebeğin iyi olup olmadığı, sağlıklı doğup doğmayacağı, doğumun rahat olup olmayacağı, iyi anne olup olunmayacağı hakkında endişeler belirir. Aynı zamanda hamilelik nasıl geçerse geçsin yaşanacak bazı rahatsız edici durumlar olacaktır: Mide bulantıları, yorgunluk hisleri, aniden bastıran uyku, değişken ruh hali, tüm-güçlü hissederken aniden çok kırılgan, zayıf ve bağımlı hissetmek gibi.
Her trimester (3 aylık dönemler) kendine ait zorluklar getirir: İlk trimesterde anne hamileliği ve bebeği tam olarak hissedememenin sıkıntısını ve suçluluğunu yaşayabilir. Deneyimsiz bir hamile olduğu için ne yapması ne yapmaması gerektiğini ayırt edemeyebilir ve bu yüzden kendisine çok yoğun kısıtlamalar getirebilir. Düşüklerin çoğu ilk haftalarda gerçekleştiği için düşük yapma konusunda endişeler yaşayabilir, bu konu ile ilgili kâbuslar görebilir. İkinci trimesterde çocuğun gelişimine bakan ikili ve üçlü tarama testleri anne için stres yaratabilir. Bu testlerde kuşkulu sonuçlar çıkarsa, daha ileri tetkikler yapılır ve bebeğin gelişimi hakkında kesin sonuçlara varılır. Eğer bir zekâ geriliği saptanırsa, anne-baba hamileliği devam ettirip ettirmeme konusunda karar vermek zorunda kalırlar. Tüm bu süreç, bebeği kaybetme riskini içerdiğinden, çiftin psikolojik durumunu olumsuz etkiler.
3. trimester ise annenin bedeninin değiştiği ve doğumun yaklaştığı dönemdir. Anne, büyüyen karnı ve göğüsleri ile birlikte kendini “kadın”dan çok sadece “anne” olarak görmeye başlar. Daha önce cinsel obje olan göğüsler sütle dolarak anneliği, bebeği besleme misyonunu üstlenen objeler halini almıştır. Bu dönem kadının cinsel kimliğinde bir sarsıntıdır. Tamamen “anne” görünümünde olan bir kadının cinsel yaşamı sekteye uğrayabilir, kendini çekicilikten uzak algılayabilir. Cinsel ilişkinin doğumdan sonraki 6 haftadan önce normale dönmesi zordur. Annenin eski cinsel kimliğini hissetmesi ise aylar alabilir. Evlilik içindeki karı-koca rolleri, anne-baba rollerine dönüşür. Rollerin farklılaşması, evlilik için de bir geçiş dönemidir ve her çift için kolay olmayabilir.
Hamile kadının arkadaşlık ilişkilerinde de farklılık olabilir. Arkadaş çevresinde başka hamile/çocuk sahibi kadın yoksa, kendini dışlanmış hissedebilir; çocuklu arkadaşları ile eskisinden daha yakın bir ilişkiye girebilir ve çocuksuz arkadaşlarından uzakta kalabilir.
Hamile kadın kendi anne-babası ile de farklı bir ilişki boyutuna girer. Artık sadece onların çocuğu değildir; çocuk sahibi olmaya hazırlanan bir yetişkindir. Eğer hamile kadının annesi hayatta değilse, hamilelik, kaybedilmiş annenin normalden daha çok özleneceği bir dönem olabilir.
Kırılganlık
Hamilelik ile birlikte yaşam döngüsü çok daha farkına varılır ve sorgulanır. Doğum-yaşam-ölüm gibi kavramlar daha somut olarak fark edilir.
Hamile kadının kendi bebeklik dönemine ait terk edilme korkuları su üstüne çıkabilir ve kendini her zamankinden daha fazla korunmaya muhtaç ve zayıf hissedebilir.
Nasıl bir anne olacağı ile ilgili kaygıları yoğunlaşır. Her hamile kadın dünyadaki en iyi anne olmak ister. Hata yapmaktan çok korkar ve yoğun suçluluklar yaşayabilir.
Tüm bu sebeplerden hamilelik çok mutlu bir dönem olsa da, aynı zamanda korkutucudur da.
Klinik Psikolog Gonca Şensözen'in makalesinden alınmıştır.