“Burada bir yerde kibirli olmaksızın güzel, küstah olmadan kuvvetli, gaddar olmadan cesur ve günahı olmaksızın insanların bütün erdemlerine sahip birinin kalıntıları yatıyor. Bu övgü ki anlamsız bir yaltakçılık olurdu eğer yazılsaydı insan külleri için, oysa yalnızca haklı bir sitayiştir anısına Boatswain’in…” (Çeviren Ayşen Anadol, K Dergisi).
Yukarıdaki dizeler, Şair Lord Byron’ın kuduz hastalığı yüzünden 1808’de yaşamını yitiren köpeği Boatswain onuruna yazdığı “Epitaph to a Dog” (“Bir Köpeğe Kitabe”) şiirinden. Tam bir hayvansever olan Lord Byron için Newfoundland cinsi Boatswain’in yeri ayrıydı. Kuduz hastalığının kendisine de bulaşması tehlikesine rağmen köpeği ölene dek onun yanından ayrılmadı. Peki, günümüzde, Boatswain’in ölümünden 203 yıl sonra, köpeklere nasıl muamele ediliyor? Yakında Polonya ve Ukrayna’nın ortaklaşa düzenleyeceği 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası başlayacak. Peki, ev sahibi ülkelerden Ukrayna hazırlıklar kapsamında neler yapıyor? Ukraynalı yetkililer 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası öncesinde sokaktaki kedi ve köpekleri önce vuruyor. Ardından 900 derecelik mobil bir krematoryumda itlaf ediyor. Ve maalesef imza kampanyalarına ve protestolara rağmen ülkede itlaf sürüyor. Hayvan Hakları Federasyonu’nun (HAYTAP) Başkanı Ahmet Kemal Şenpolat Anne Boyutu editörlerinden Can Özelgün’ün sokak köpeklerinin durumuna ve koşullarına dair sorularını yanıtladı. Bazı bölümler.
ÖZELGÜN: Dilerseniz, sokak köpeği kavramını tanımlayarak başlayalım.
ŞENPOLAT: Türkiye’de sokak köpeği kavramı çok eskiden bir türdü. Irk özellikleri kırılarak değişmiş saf kan olmayan köpek olarak algılanırdı. Oysa günümüzde bir Setter, Golden ve Saint Bernard da sokak köpeği olarak karşımıza çıkıyor. Köpek sokağa iki şekilde gelmiş olabilir. Ya sokakta doğmuştur, ya da sokağa terk edilmiştir. Günümüzde sokakta doğanların sayısı, evde ya da bir petshop’ta doğup sonradan sokağa atılanlardan çok daha az.
Sokak köpekleriyle sahipli köpekler arasında bir fark var mı?
Sokaktaki köpekler genelde bir şekilde terk edilmiş. Dolayısıyla kendilerini hep kötü bir şey yapmış gibi suçlu hissediyorlar. Bu yüzden de herkese kendilerini affettirmeye çalışıyorlar. Sahipli köpeklerden çok daha uysal ve sevgiye hasret oluyorlar. Barınaktan ya da sokaktan köpek sahiplenmiş kişilerin büyük bir bölümü, “İnanılmaz uslu. Yerinden kıpırdamıyor. Ona bir şey söylediğimizde gözümüzün içine bakarak dinliyor. Sanki hata yapmaktan korkar gibi bir hâli var. Adım atarken, yemek yerken, otururken devamlı bizi izliyor ve yapma dediğimiz hiçbir şeyi yapmıyor” diyor.
Ama bazıları sokak köpeklerinin durduk yerde insanlara saldırdığını söylüyor.
İnsan dışında başka hiçbir canlı durduk yerde başka bir canlıya saldırmaz. Ancak geçmişini bilemediğinizden size benzer birisinin kendisine saldırması ya da şemsiye ve sopa gibi bir şeyle müdahil olması bilinçaltında kendisini ister istemez savunmaya iter. Ancak sosyalleşmemiş ve yaradılışı gereği agresif hayvanlar da mevcut. Fakat çoğunluğun içinde küçük bir azınlıklar.
Sokak köpekleri kısırlaştırılmalı mı?
Sokak köpekleri kısırlaştırıp aşılanmalı. Ancak sokak köpeklerinin sorunlarını çözmek için bu yeterli değil. Sorunu kökten çözmek gerek. Petshop’lar ve üretim çiftlikleri sürekli yeni köpeklerin üretilip sokaklarda yerlerini almalarını sağlıyor. Sorunun kaynağı petshop ve üretim çiftlikleri. Kısırlaştırma çalışmalarıyla birlikte petshop ve üretim çiftlikleri de engellenmeli.
Belediyelerin bu konudaki rolüne gelirsek…
Sokak hayvanlarının bakımlarını yapmak ve ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüler. Bu işler için ayrılmış bir bütçeleri mevcut. Vatandaşlar mahallesinde gördüğü küpesiz köpeği bağlı bulunduğu belediyenin veterinerlik hizmetlerine dilerse kendileri bizzat götürebilir dilerse telefonla ekip çağırıp teslim ederek bakımının yapılmasını talep edebilir. Bunun için hiçbir ücret ödemezler. Ancak sadece belediyeye telefonla ihbarda bulunup, ardından takibini yapmazlarsa köpeği ölüme yollayabilirler. Çünkü bazı belediyeler ihbar üzerine alınan köpekleri barınaklarda öldürür. Bazıları hiç barınağa bile götürmeden yolda öldürüp çöpe atar. Bazıları öldürmez. Ama ölene kadar tel kafeslerde beton üstünde yarı aç yarı tok yaşatır. Zira bakımevinde tuttukları köpekler üzerinden de para kazanıyorlar. Bu yüzden vatandaşlar köpeği teslim ederken mümkünse fotoğraflarını çekmeli. Bir teslim tutanağı istemeli ve sık sık telefon edip köpeğin durumunu ve ne zaman bırakılacağını sormalılar.
Belediyelerin sokak köpekleri için kurduğu bakımevleri bir çözüm mü?
Bakımevleri bir çözüm değil. Türkiye’deki mevcut bakımevleri sorun teşkil ediyor. Neredeyse tümü birer resmi ölüm kampı. Hayvanlar soğuk betonda, açlık, hastalık ve pislik içinde can veriyor.
Peki, çözüm ne?
Rehabilitasyon merkezleri. Her bölgeye başlarında hayvansever veteriner ve memurların bulunduğu küçük rehabilitasyon merkezleri kurulmalı. Merkezlerde aşılamayla kısırlaştırma işlemlerinin yapılacağı ve yaralıların tedavi edilip geçici bir süreliğine kalabileceği yerler yapılmalı. Çok yaşlı, sokakta yaşama şansı olmayan, evden atılmış, hamile ya da yavrulu hayvanlar için gönüllüler onlara yuva bulana kadar kalabilecekleri doğal yaşam alanları yapılmalı. Uzun lafın kısası, hapishane değil darülaceze ve hastane işlevi gören merkezler kurulmalı.
Son olarak, sokak köpekleri Türkiye gibi ülkelere mi özgü?
Hayır, pek çok başka ülkede de sokak hayvanları var. Ukrayna, Arjantin, Yunanistan, İspanya, Rusya, İtalya ve Brezilya ilk aklıma gelenler. İsterseniz Ukrayna örneğine bir bakalım. Ukrayna’da yapılacak 2012 Avrupa Futbol Şampiyonası maçları dolayısıyla hükümet sokak köpeklerini vurup yarı ölü yarı diri çöp fırınlarında yakıyor. Yaptıkları bu vahşet tüm dünyada protesto ediliyor. İzmir’de hayvan hakkı savunucuları geçen gün Ukrayna konsolosluğu önüne siyah çelenk bıraktı. Önümüzdeki günlerde aynı eylemi İstanbul’da da yapacaklar.
Röportaj: Can Özelgün