Annelik, bebeğin doğumuyla başlayan ve yaşamın sonuna kadar devam eden bir süreçtir. Bu sürecin en başından itibaren anneler, biyolojik yapıları ve beyinleri ile anneliğe hazırdırlar.
Yapılan çalışmalarda anneler çocuklarına baktıklarında, beyinlerinde en fazla çalışan bölgelerin genellikle endişe, kaygı ve risk saptamayla ilgili bölgeler oldukları saptanmıştır. Aynı çalışmada babalar söz konusu olduğunda beyinde ciddi bir değişiklik olmadığı ancak 6 ay gibi bir süre sonra babanın çocuğuyla daha fazla zaman geçirmesi sonucu babalık rolünün yerleşmeye başladığı görülmüştür. Babalar, çocuğa sevgi ve bakım verdikçe beyindeki yapısal endişe noktaları harekete geçtiği saptanmıştır.
Çocuğun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarının karşılanmasında önceliğin annede olması durumu kaçınılmaz bir gerçek olsa da babaların da önemi oldukça büyüktür. Babalar, doğumdan itibaren çocuklarının fiziksel ihtiyaçlarını karşılayarak hem babalığa ısınabilir hem de çocuğuna ilgi göstererek, sevdiğini söyleyerek, sarılarak, paylaşarak çocuğun kendini değerli ve güvenli hissetmesini sağlayabilirler. Doğru zamanda doğru sınırlar koyabilmedeki tutarlılık, kararlılık ve anneyle ortak bir tavır içerisinde olabilmek, çocuğun ruhsal gelişiminde önemli bir rol oynayabilmektedir.
Ancak birçok nedenden (ölüm, boşanma, vb.) dolayı aile birliğinin bozulması sonucu, anne-baba-çocuk arasındaki dengeler değişir. Çocuğun yaşayabileceği sıkıntılar yaş, cinsiyet, kişilik, gelişim aşamaları ve zihinsel kapasitelerine göre değişkenlik gösterir. Hayatlarındaki tüm kayıplar ve değişiklikler, anne babalarının boşanması ile birlikte duymaya başladıkları, hayatları üzerinde çok az kontrol sahibi olma duygularını kuvvetlendirecektir. Çoğu çocuk içindeki bu stresi, öfkeli davranarak, her şeye itiraz ederek, kendilerinden istenen şeyleri yapmayarak, kardeş ya da arkadaşlarıyla sık sık kavga ederek, okul başarılarında azalmasıyla ya da içine kapanarak, depresif ve endişeli olarak gösterir. Bu durumda, anneler bütün yükü üstlerine almak durumunda kalabilmektedirler.
Anneler, bu süreçten sonra yollarına yalnız olarak ya da 2. evliliklerini gerçekleştirerek devam etmeyi tercih edebilirler.
Yalnız anne olarak ya da tekrar evlenerek devam etme durumunda da farklı sorunlar yaşayabilmektedirler. Annenin yalnız olma durumu, babanın kaybı nedeniyle oluşmuşsa, çocuğa yaklaşım daha farklı olmalıdır. Çocuğun yaşına ve kişilik özelliklerine göre kayıp, ölüm temaları dikkatlice konuşulmalıdır. Çocuğun sahip olabileceği olumsuz duygu ve düşünceler dikkatlice gözlenmeli ve belirlenmelidir. Profesyonel bir destek alınması hem çocuk hem de anne için oldukça faydalı olacaktır.
Eğer annenin yalnız olma durumu bir boşanma sonucu oluşmuşsa, aile birliği bozulmuş olsa da iç dengeyi sağlamak adına ebeveynler arası iletişimi sürdürebilmek önemlidir. Bireylerin yeni düzene alışmaları ve uyum sağlamaları için zaman tanınmalıdır. Çocuğun duygusal ve fiziksel ihtiyaçlarını anneler tek başlarına değil, sürece babaları da katarak karşılamalıdırlar.
Özellikle disiplini sağlama konusunda oldukça fazla sorun yaşayan anneler, kararları öncelikle öz anne ve babaya bırakmalıdır. Babanın kaybı olması durumu ya da etkili olamadığı durumlarda, zaman içerisinde geliştirilmiş anlayış ve güven çerçevesindeki ilişkiyle, üvey baba disiplini sağlama konusunda anneye yardımcı olabilir. Üvey babayla zamanla iyi bir ilişki geliştiren çocuk, duygusal ve fiziksel ihtiyacını bu yolla da karşılayabilir. Böylece anne de, günlük yaşamın getirmiş olduğu stres ve zorluklarla baş etmenin haricinde, çocuğuyla ilgili yükünü, sağlıklı davranarak biraz olsun hafifletmiş olur.
Psikolog Merve Yürüten