Çocuklar evin içinde yaşayanlarla bireysel ilişki içindedirler. Bu ilişkide etki-tepki mekanizmaları dahilinde birbirlerine karşı manevra almak durumundadırlar. Bu manevralar bir diğerini anlamayı onun bir sonraki hamlesini görmeyi gerektirir. Kısacası kardeşler arası ilişkiler çocukların zihinsel gelişimini olumlu yönde etkiler. Burada annenin yapması gereken kardeşler arası itiş kakışlar ölümcül olmadığı takdirde devreye girmemektir.
Çocuklardan birinin anneden yardım talep etmesi halinde ise annenin takınması gereken tavır; hiç konuşmadan yani talep isteyene yönelik “Neden kardeşini ağlattın? Bak canı yandı!” gibi hiçbir yorum yapmadan, yardım isteyeni de yardımı gerektireni de aynı anda kucaklaması ve öylece sessiz kalarak bir süre her ikisinin de saçlarını okşamasıdır.
Sonuç olarak, kardeşler arası sürtüşmeler onların zihin yapılarının gelişmesine olumlu katkıda bulunur. Anne yorum yapmayarak tarafsızlığını korumalıdır. İkinci çocuğun gelmesi, annenin biraz daha yaş alarak olgunlaştığı ve çocuk bakımı açısından biraz daha tecrübeli olduğu döneme rastlar. Ancak bu durum, sıklıkla annede ilkine sağlamadığı özgürlükleri ikinciye sağlıyor olmaktan dolayı vicdani bir baskı doğurur. Bu baskı ile annenin davranışlarında mutsuzlukla iç içe girmiş buruk bir tutukluk ortaya çıkar. Dolayısıyla çocuklarla olan ilişkisinde istemeden hataları artar.
Burada öncelikle hiçbir davranışa hata olarak bakmamak gerektiğini vurgulamak yerinde olur. Unutulmamalıdır ki her bir davranış; bireyin o sıradaki iç ve dış uyaran dinamiklerini harmanlayarak yorumlayan kimliği doğrultusunda, en uygun olan tepkiye yönelmesi halidir. O nedenle, yukarıdaki örneğe bakıldığında, anne ilk çocuğu ile olan ilişkisindeki iç ve dış dinamiklerini tekrar gözden geçirerek değerlendirdiğinde, otomatik olarak vicdan muhasebesinden kurtulacaktır. O sırada evlilik yenidir, tecrübesizdir ve buna benzer nedenleri vardır. Aynı günler geri gelse yine benzer davranışlara yönelmesi muhtemeldir. Yaşayarak elde edilen çıkarımlar daima geleceğe yöneliktir asla geçmişi kontrol etmek mümkün değildir. Öyle olsaydı öğüt geçerli olurdu.
Bu durumda anne geçmişle muhasebesini geriye yönelik değil geleceğe yönelik yapacak ve kendini suçlamayı bırakacaktır. Kendini suçlama davranışlarından arınmış bir annenin davranışları doğal olarak daha sıcak olacaktır. Bu da onun çocukları dahil evdeki diğer ilişkilerine yansıyacaktır. Aksi halde, geçmişte yaptığını sandığı hatanın o zamanki olumsuz sonuçları onun bugünkü davranışlarını da olumsuz etkileyecek, yani olumsuzluk katlanarak sürecektir. Bu duruma engel olacak kişi annenin bizzat kendisidir. Bu, bireyin içinde bulunduğu koşulları yönetebilmesidir.
Yönetilemediği anda anksiyetenin yaşam kalitesini bozan bir hastalık hali olduğu ve hastalık halinde bireysel çaba ile değil mutlaka profesyonelce yönetilmesi ya da tedavi edilmesi gereğinin altını çizmek gerekir. Öncelikle içsel bir duygu olan anksiyetenin davranışlarda gizlenmiş olan izini sürmekle işe başlamak gerekir. Unutmamalıdır ki, anksiyetenin yönetilmesindeki en önemli zorluk anlatılmasında ve anlaşılmasındadır.