“İki yaşında bir çocuk düşünün, sizi kocaman bir gülücükle karşılıyor, oyuncaklarını gösteriyor. Başka bir çocuk düşünün, o da sizi usulca karşılayıp annesinin ayağına yapışıyor ve muhabbetin devamını saklandığı bir çift bacağın arkasından izliyor. Bu çocuklar hakkında ne düşünürdünüz? Eğer çoğunluk gibi düşünenlerdenseniz az önce betimlediğimiz ilk çocuğu sosyal, ikincisininse içe kapanık olduğuna ya da sıklıkla yorumlandığı üzere, 'utangaç' olduğuna kanaat getirirdiniz."
Geçtiğimiz günlerde Susan Cain, Time’da yayınlanan makalesinde “toplumun dışa dönük yapıdaki çocukları ödüllendirdiğine; ancak içe kapanık çocukların da içlerinde kuvvetli bir yapı barındırdıklarına” değindi. Yazının devamı da giriş kadar etkili.
"Çok küçük yaşlardan itibaren çocukları o veya bu şekilde etiketleriz ve genellikle 'sosyal' olarak nitelendirdiğimize ayrıcalık tanırız. İşte içe kapanık görünen çocuklardaki asıl cevheri fark etmememizin sebebi de bu. Birçok çocuk, hareket etmeden önce düşünmelerine neden olan temkinli ve hassas bir özellikle dünyaya gelir. Büyüdükçe bu yapı; akademik başarı, müthiş bir yaratıcılık ve hatta eşsiz bir liderlik örneği sergileyebiliyor.
Bunu anlamanın iyi bir yolu; çevrelerindeki uyaranlara nasıl karşılık verdiklerini gözlemlemek. Diyelim ki başının üstüne doğru balon fırlattınız, dört aylıkken çığlık atıp kollarını diğer bebeklerden daha hızlı bir şekilde balona doğru uzatırlar. İki yaşında, ilk kez gördükleri uzaktan kumandalı bir oyuncağa oldukça temkinli yaklaşırlar. Okul çağına geldiklerinde eşli ve grup oyunlarını yaşıtlarına göre daha dikkatle ve kafa yorarak oynarlar; oyuna dair tüm alternatifleri düşünür hatta seçenekleri karşılaştırmak amacıyla gözlerini daha çok kullanırlar. Dikkat ederseniz; bunların hiçbiri – balonlar, uzaktan kumandalı oyuncaklar, grup oyunları – öyle ya da böyle insan ilişkilerinden çok uzak değil. Başka bir deyişle; bu çocuklar asosyal değiller. Sadece çevrelerinde olup bitene başkalarına nazaran daha duyarlılar.
Asosyal değilseler de bu çocukların sosyalleşmeleri biraz farklı. Uzmanlar; temkinli bir yapısı olan çocukların % 70’inin ileride içe kapanık yetişkinler olduklarını, yani çevrelerinde minimum düzeyde uyarıcı olmasını tercih ettiklerini söylüyor. Sözgelimi yakın bir arkadaşla oturup bir kadeh içki içmeyi tanımadıkları insanlarla dolu kalabalık bir partiye yeğliyorlar. Bazıları utangaç da oluyor. Utangaçlıkla içe kapanıklık ise aynı şey değil.
Utangaç insanlar, olumsuz yargılanmaktan korkarlar; içe kapanık kişilerse yalnızca etraflarında daha az hareket olmasını tercih ederler. Utangaçlık; doğuştan bir acıyı da getirir, içe kapanık olanların böyle bir derdi yoktur. Ancak dışa dönük ve cesur olanları ödüllendiren bir toplumda her iki özellik de dezavantaj olarak algılanır.
Doğuştan temkinli bir özellik taşıyan çocuklar sosyal meselelere ve ahlaki ilkelere de daha duyarlı olurlar. Öğrenciliğin ilk zamanlarında yaşıtlarına kıyasla kopya çekmeye ve kuralları kırmaya daha az meylederler; yakalanmayacaklarını bildikleri zaman bile… 7 yaşlarında aileleri ve bakıcıları onları kolaylıkla 'empati kurabilen' veya 'vicdan sahibi' diye nitelendirebilir. Bu çocuklar yetişkinliklerinde, çalışanlarını yönetme konusunda dışa dönük meslektaşlarından daha başarılı oluyorlar çünkü kendi fikirlerini uygulatmak yerine insanları fikirleri konusunda cesaretlendiriyorlar. Ayrıca yine tehlikeli riskler almaya daha az meyilliler.
Ancak elbette sadece içe dönük insanların olduğu bir dünyada yaşamak istemeyiz. Her iki türün de birbirine ihtiyacı var. Birçok başarılı müessese; içe dönlük ve dışa dönük kişilerin etkili ortaklığından doğuyor.
Örneğin Steve Jobs; Apple’daki kariyerinin hayati noktalarında içe kapanık kişilerle ekibini kuvvetlendirmiştir. Şirketi 'utangaç' Steve Wozniak’la kurmuş; ölümünden sonra da şirketi, şimdiki CEO’su 'sessiz' Tim Cook’a vasiyet etmiştir.
İdeal senaryo; yazının başındaki iki çocuğun – size şirin bir gülücükle oyuncağını gösterenle, sizi dikkatle takip edenin – büyüdüklerinde el ele verip dünyayı yönetmeleridir…”