Kaygı ve memeye bağımlılığın uzaması
Mektup
“3 yaşındaki kızım hâlâ anne sütü emiyor. Anne sütünü bırakması için nasıl bir yol izlemeliyim?”
2 ve 2,5 yaşından sonra anne sütü almakta ısrar etmek sorgulanmalıdır. Anneyi emme bu yaşın üzerinde devam ediyorsa hangi yöntemle sütten kesileceğinin tartışılması yerine çocuğun meme emmeye olan bağımlılığının nedenleri tartışılmalıdır. Anneden ayrılma kaygısı, çocukta yapısal kaygı bozukluğunun varlığı, mental gelişmede gerilik gibi nedenler araştırılmalıdır.
Kaygı ve lisan gelişiminde duraklama
Mektup
“Oğlum 6 yaşında. 7-8 aylıkken anne, baba ve dede diyebiliyordu. Bir yaşında bu kelimeleri söylemez oldu. Adeta sustu. 4 yaşında konuşması tekrar açıldı. Yaşıtları gibi olmayıp içine kapalı olsa da derdini anlatabiliyor. Dün durup dururken ‘anne ben korkuyorum’ dedi. Son zamanlarda düğmeli kıyafet giymemesi, kapıların açık kalmasında ısrarcı oluşu da ayrıca dikkatimi çekiyor.”
***
İlk kelimeleri erken ortaya çıkmasına rağmen bir yaşında lisan gelişimi durabilir ve hatta gerileyebilir. Sosyal gelişim de durarak ya da gerileyerek otistik belirtiler görülebilir. Sosyal ve lisan gelişimini duraklatan sayısız sebepten biri kaygıdır. Bu örnekte de böyle olduğu varsayılabilir. Çünkü annenin mektubundan daha sonra çocukta takıntılı davranışların ortaya çıktığı anlaşılıyor.
Altı çizilmesi gereken önemli bir nokta ise, çocuğun annesine korktuğunu dile getirebilmiş olmasıdır. Bu en azından annenin doğru bir tutum içinde olduğunu gösterir. Anne çocuk ilişkisi gergin olsaydı, çocuk bu içsel sıkıntısını annesi ile paylaşmazdı. Paylaşabildiğine göre çocuğun annesine güvendiği anlaşılıyor.
İnsanın kendi içsel sıkıntılarını paylaşabilmesi ancak karşılıklı güven ortamında mümkündür. Güven yoksa paylaşım da yoktur. İnsanın iç dünyasını ve sıkıntılarını paylaşması ‘haydi bakalım, anlat derdini’ sözel komutu ile mümkün değildir. Oysa sorular sorarak, sorgulayarak çocuğu konuşturmaya çalışmak sıklıkla başvurulan bir ebeveyn tutumudur.
Öte yandan, çocuğun ailenin bu sorularını yanıtlamayarak onların bu çabalarını sonuçsuz bırakması aile çocuk ilişkisini olumsuz etkilemektedir. Ona yakın olup onun dertlerini ön görmek ve ona yardımcı olmak çabası tam tersi bir sonuçla sonlanır. Sonunda, ‘hiçbir şeyini bizimle paylaşmıyor’ diyerek yakınan ebeveyn olur.
Soru sorarak iyi niyetle olup biteni öğrenmek için bir çaba harcadığını sanan ebeveyn, çocuğun bu ketum tutumu karşısında çocuk tarafından anlaşılamamaktan dolayı gerginleşir. Yetişkin: ‘Besliyoruz, bakıyoruz, yediği önünde, yemediği ardında. Onu merak ediyor olmamızı dahi yadırgıyor’ şeklinde olumsuz bir algı hisseder. Çocuk ise, dinlenmediği ve anlaşılmadığından yakınır.
Prof. Dr. Sabiha Paktuna Keskin (Davranışlara Söz Geçirmek)