Hemen her hafta sonu sizin evinizde de şöyle bir tablo yaşanıyor mu?
Darmadağınık mutfak tezgahı, bağrışıp koşuşturan çocuklar, yıkanmayı ve ütülenmeyi bekleyen çamaşırlar, nereden işe koyulacağını bilemediği için evin içinde oradan oraya dolanan siz ve tüm bunlar olurken ayağını sehpaya uzatmış gazete okuyan eşiniz…
Alışkın olduğunuz bu tabloda bir türlü anlayamadığınız nasıl olup da eşinizin tüm bu keşmekeşten rahatsız olmadığı… Sehpadaki yarım bırakılmış tatlı tabaklarından, oraya buraya saçılmış gazete ve dergilerden, halı üzerindeki oyuncaklardan… İnsan hiç mi o oyuncakları toparlamak istemez, sehpadaki kâseleri mutfağa götürmek için içinde bir dürtü hissetmez? Ya habire dalaşan çocuklar? Bu kadar keyfine düşkün bir adam canhıraş bağrışan, birbirlerinin saçını çeken çocukları nasıl olur da durdurmaya yeltenmez?
Siz bu sorularla cebelleşedurun, yıllar geçiyor, çocuklar büyüyor… Değişmeyen tek şeyin kendi koşuşturmacanız olduğunu düşünüyor olabilirsiniz. Siz dağınık bir mutfağa, kirli çamaşırlara, havasız bir odaya, tozunu aldığınız sehpanın dakikasında kirlenmesine ve daha birçok düzensizliğe dayanamıyor olabilirsiniz. Alışkanlıklarınız bir süre sonra sizi yönetmeye başlıyor, kurallar oluşuyor. “Kirlenen tabaklar üst üste yığılmadan önce bulaşık makinesindeki temizler boşaltılmış olacak” gibi…
Ah, eşinizdeki şu rahatlığa biraz imrenseniz...
Düzen, elbette hayatınızı kolaylaştırır; özellikle hafta sonlarınızı. Ama sanki biraz rahat mı bıraksanız kendinizi? İnanın, bir deneseniz – şayet az biraz titiz ve takıntılıysanız kendinizi zorlamanız gerekebilir – buna da alışacaksınız.
Bu durumda eşinize, eleştirel olmanın yanı sıra biraz da kıskançlıkla baksanız. Evet, kıskançlıkla! Yani neden biraz onun gibi olamıyorsunuz ki? Değişmek, başkalarını değiştirmekten daha kolay ve bazen daha gerekli. Ara sıra siz de kendi keyfinize gömülseniz ne olur ki?
Bir ailenin olmazsa olmaz şartlarından biri hiç şüphesiz kaostur. Hangimiz çocukların her daim uslu uslu oturduğu, erkeğin elinde sürekli bulaşık bezleriyle gezip, yere dökülen kırıntıları dakikasında temizlediği bir aile ortamına şahit olduk? Böyle bir tablo olmadığına göre dağılan yatakları, yağlı bulaşıkları, birbiriyle didişen çocukları ve sanki bunlar hiç olmuyormuş gibi rahat rahat kendi yaptığı işle meşgul olan kocanızı mevcut haliyle kabul edin ve her şeyi düzeltmeyi kendinize görev edinmekten vazgeçin. Çünkü “düzene” harcadığınız enerji, hayattan alacağınız keyfe engel olabilir zaman zaman.
Aile ortamından daha delice bir yer var mıdır? Sinirlenmek yerine, çıldıran ve çıldırmakla eğlenen çocuklarınızın tadını çıkarın. Eğer eşiniz bu aile ortamında gerçekten “varsa” önemli olan budur. Alfabeyi yeni söken çocuğunuzun okuduklarını dinliyor, kızınızı sırtında gezdiriyorsa keşmekeşin ortasında “nasıl oluyor da tezgahtaki bulaşıklar onun gözüne batmıyor?” diye hayıflanmaktan vazgeçin. Yani en azından ev işleri paylaşımı konusunu çözme konusunda feci takıntılı olup kendinizi yiyip bitirmeyin. Birlikteliğinizin keyfine varın.
Peki sizin evde hafta sonu durum nasıl, bu yazıda size tanıdık gelen bir şeyler var mı?