Mahallelerimiz üzerine hayli sohbet ettik iki hafta boyunca.
Sizleri bilmiyorum ama ben çoğu kez eski mahallemi özlüyorum.
Sanki daha mı samimiydik?
Birbirimizi tanırdık, dertlerimizi bilirdik, yardımlaşırdık.
Şimdi her biri bir mahalleden bile daha çok insanı barındıran devasa apartmanlarda, rezidanslarda bu hava kalmadı.
İnsanlar asansörde karşılaşsalar bile bir selamı esirgiyorlar, kim bilir belki çekiniyorlar, bir selam vermesi halinde karşısındaki kişinin kendi özeline gireceğinden korkuyorlar.
Sonuçta mahallelerin ruhu kalmadı gibi.
Geriye dönüşün asla olamayacağını biliyorum.
Ama diyorum ki, en azından kendi yakın çevremizi tanımalı, ilgilenmeli, birlikte yaşamayı güzelleştirmeye çalışmalıyız.
Bunun bir yolu da mahalle esnafını korumaktan, kollamaktan geçer.
Korumalıyız mahallemizdeki esnafı.
Ben de biliyorum evlerimizin bazı ihtiyaçlarını büyük bir markete gidip bir kerede halletmek çok daha kolay.
Ama ya mahallemizdeki bakkal, manav, terzi, lokanta, tuhafiyeci, kasap ne olacak?
Kendi adıma bir tür eşitlik yapmaya çalışıyorum.
Onu anlatayım size.
Aylık ihtiyacımız ne olursa olsun, alışverişimin bir bölümünü mutlaka oturduğum bölgeye yakın esnaftan yapmaya çalışıyorum.
Çoğu kez özellikle bazı şeyleri gittiğim büyük marketlerden almıyorum. Bir şey bırakıyorum mahalle esnafından almak için.
Bu bir gün yoğurt olur, bir gün makarna, bir gün salça.
Sebzeyi gidip büyük marketten hepsine dokunarak seçiyorum da, elma alacaksam bunu manavıma bırakıyorum.
Ekmeği gidip de büyük marketten alacağıma mutlaka mahallemdeki fırına uğruyor ve o sırada fırından sıcak sıcak çıkanından alıyorum.
Bir de mahalle esnafı arasında bölüştürme yapmak var ki, onu da yapın mutlaka.
Örneğin, hep aynı yerden almayın bazı şeyleri.
Hepsinin kalitesi aynı değildir elbette de, ama en azından her birinin diğerinden daha iyi yaptığı bir şey vardır.
Ne yapıyorum biliyor musunuz bazen?
Canım tatlı istiyor. Örneğin kazandibi. Çok severim. Kazandibi yanında dondurma olmadan yenmez ki.
Bizim mahallede çok güzel bir pastane var. Kazandibini de güzel yapıyor. Ayrıca dondurma da satıyor.
Ama tam karşısında sadece dondurma yapan bir küçük dükkan var.
Kazandibini bu pastaneden alıyorum sonra karşıya geçip dondurmacıdan dondurma alıyorum.
Beylerbeyi'nde oturuyorum. Bilenler bilir, çok şirin bir sahili vardır. Yarısı içkilidir yarısı içkisiz.
Tabii içkili olup olmaması sahildeki caminin pozisyonuna göre. Camiye 15 metreden yakın olanlarda içki yok, diğerlerinde var...
Öğle veya akşam ayda birkaç kere iniyoruz sahile. Hemen hepsine bir kere gitmişliğim var.
Hiç içki içmeyeceksem içki veremeyen birini seçiyoruz.
Bazen içkiliye gidip ama içki içmeden kalktığım da oluyor.
Yemek sonrası tatlı ya da kahve için mutlaka kalkıp bir başkasına geçiyoruz.
Yemekler buradaysa tatlı ve kahve başka yerde.
Eski oturduğum yerde bir lastikçi vardı. Bildiğiniz araba lastiği satıyor.
Arabamın lastiklerini zamanı gelince hep buradan değiştirdim.
Fiyatlara baktık 4 lastikte 40 lira farkediyordu.
Ama adam gelmiş mahalleye, burnunun dibine.
Mahallede binlerce otomobil, minübüs ya da işte motorlu araç var.
40 bin liralık arabaya bineceksin, sonra 40 lira için bilmem neredeki büyük markete gideceksin.
Bu bana ters geliyor.
O adam nasıl kazanacak peki? Çoluğuna çocuğuna nasıl bakacak?
Belli ki bu işi biliyor ve binlerce motorlu aracın cirit attığı mahalleye bir lastikçi açmış.
Üç beş kuruş tasarruf için o dükkanı atlayalım mı yani?
Bugüne kadar oturduğum yerlerin esnafına hep bu duyguyla destek olmaya çalıştım.
Pantalon aldım bir büyük mağazadan örneğin. Yarım saat beklesem paçalarını halledecekler.
Ama ne gerek var? Mahallemde bu işleri yapan bir terzi var. 5 liraya paça düzeltiyor. 5 lira fazla veririm ama mahellemdeki esnaf da kazanır.
Bazen evdeki eski giysileri toplarız, işine yarayacak birilerine vermek için.
Ama söküğü var, ütüsüz olanı.
Toplarım hepsini götürürüm terziye. Hepsi elden geçer, ütücüye uğrarım sonra, bir güzel üteletirim. Ondan sonra birilerine gitmeye hak kazanırlar.
Ne tutar bunun bedeli. 20 lira, bilemedin 30 lira. Çok mu zor iki üç yılda bir 30 liralık bir harcama yapmak.
Tabii "İyi de, üç kuruş beş kuruş derken dünyanın parası tutuyor" diyenler olabilir.
Ama şunu unutmayın, daha iyi yaşamak, daha çok kazanmak ancak herkes daha çok kazanıyorsa gerçekleşir.
Kimse kazanmadan sadece biz kazanamayız.
Ya da bu bir süre devam eder. Sonra giderek sizin varlığınızdan para kazananlar birer birer yoksullaşır. O dükkanlar kapanır. Ortaya büyük bir işsizlik çıkar.
O yoksulluğun içinde siz kazandığınız parayı rahat harcayabilir misiniz? Mutlu ve huzurlu olabilir misiniz?
Ki ayrıca, çevreniz giderek fakirleştiğinde bir süre sonra siz de kazanamaz hale gelirsiniz. Kimse kazanmayınca sizin kazanç alanınız da kalmaz çünkü.