Burası aslında yemek tariflerimi paylaştığım bir alan lakin şu günlerde yemek tarifinden çok çok çok daha önemli bir süreç içinde ülkemiz.
Şimdi bu hikayeyi neden anlatıyorsun diyebilirsiniz belki ama olsun siz beni bir DİNLEYİN sonra karar verirsiniz konunun sizi ne kadar ilgilendirdiğine.
2005 sonbaharı kendimize satın alabilmek için ev arıyorduk...Eşim yaklaşık 2-3 ay boyunca gezdi dolaştı bize uygun bir ev bulabilmek için. Sonunda Aralık ayında bir ev bulduk içini beğendiğimiz bütçemize uygun. Lakin bu evin içi kadar pencereden baktığımızda gördüklerimiz bizi etkilemişti. Ne gördüğümüzü tahmin etmeniz zor olmamıştır sanırım... AĞAÇLAR....
Sitenin içinde bulunan birkaç boş daireye daha baktık fakat onların hiçbiri ağaçlara bakmıyordu bizde sırf bu yüzden o dairelerle ilgilenmedik.
Evimizin penceresinden gördüğümüz ağaçlar bakımlı değildi...Yıllar önce birileri tarafından ekilmiş şimdi kocamaaan olmuş meşe ağaçlarıydı. Ağaçların altı o kadar bakımsızdı ki altında her türlü kötülük saklanabilecek durumdaydı.
Sonra bir gün o ağaçların arasından alevlerin çıktığını fark ettik hemen itfayeyi aradık.Sağolsunlar hemen geldiler. Alevleri söndürdüler. Çok şükür bir ağaça bile zarar gelmemişti.
O ağaçların altı insanların moloz döktüğü, çıkma lastiklerini attığı bir çöplüğe dönüşmüştü. O alevlerde düşüncesizce lastikleri yakıp giden birilerinin marifetiydi.
Ağaçlık alanın sağı ve solu boş arazi şeklinde duruyordu.
Bundan 3-4 yıl önce ağaçların yanında ki boş arazinin bir tarafına belediye binası inşaatı başlandı. Belediye binası yapılırken önce o ağaçların altı temizlendi. Gözümüz sürekli inşaatın üzerindeydi. Ağaçalrımıza zarar verecekler mi diye endişeliydik... O inşaat sırasında benim fark edebildiğim sadece 1 ağaç devrildi. Lakin o ağaç nasıl devrildi bilmiyorum bildiğim bir şey varki o ağacı tekrar diktikleri. O devrilen ağaç diğerleri gibi bahar geldiğinde yeşermiyor belki ama o koca gövdesiyle yeni yerinde duruyor.
Artık evimizin penceresinden baktığımızda o ağaçların altı yemyeşil çimlerle kaplı. Şimdi orada bir sürü çocuk oynuyor, bisiklete biniyor, uçurtma şenliğine katılıyor ve asker uğurlamadan toplu sünnet şölenine kadar bir sürü etkinliğe mutlu insanlara şahit oluyor o ağaçlar.
18 Mayıs Cumartesi sıcak bir İstanbul günüydü. Çekirdek aile olarak dışarıya çıkmıştık. Öğleden sonra eve döndüğümde gördüğüm manzaraya şok olmuştum...
Bizim ağaçlarımızdan kopan yada bilerek kesilen kocaman bir dal (ki dal demek pekde doğru değil ağaç gövdesi kadar kalındı) yerde duruyordu. Üzerinde bir kadın bir erkek ellerinde testere ağacı kesiyorlardı. Çok çok üzüldüm. Eşime hemen polisi ara dedim. Sor bakalım bu konuyla onlar mı ilgileniyor yoksa başka bir yeri mi aramamız lazım. Eşim polise telefon etti, durumu bildirdi. Biraz bekledik gelen giden bir polis aracı göremeyince zabıtayı ara dedim. O gün ne hikmetse zabıtanın telefonu bir türlü çalışmıyordu. Beyaz masayı aradık haber verdik. Onlar bizi zabıtaya aktardı. Ama yok o telefon bir türlü çalışmıyor (telefonu açan yok değil telefon arızalı).
O dal kendi kendinede kopmuş olsa dahi insanların bunu yapmaya hakkı yoktu. 2 kişi birden 4 kişi oldu. Ellerinde ki testereye balta eklendi. El arabasıyla kesilen parçalar taşındı. Onlar ağaçı keserken çocukları ağacın üzerine oturdu.
İçim açıyarak izledim olan biteni telefonla sesimizi duyurmaya çalıştık olmadı. Belediye ye twit yazmaya başladım bende.
Bu ağaçlar belediye binasının bahçesinde ve belediyenin güvenlik görevlilerinin gözü önünde duruyor ve o güvenlik görevlilerinin gözü önünde katledildi bir tanesi. Güvenlik görevlisi eli cebinde gitti geldi. Arada düdük çaldı. Elleri cebinde olanı biteni izledi.
O gün o ağaçların altında oynayan başka çocuklarda vardı....
Belediyenin bahçesine bir ağaç için ne bir zabıta ne de bir polis getirebilmeyi başarabildik....
Aradan geçen 1,5-2 hafta sonra bizim yapamadığımız yapan bir grup yürekli genç Taksim Gezi parkında ağaçlar için sesini duyurmayı başardı. Polisi oraya getirdi. Lakin ortada bir sorun vardı. Oraya gelen polisler o gençleri DUYMUYOR DİNLEMİYORLARDI.
Sadece polis değil Belediye başkanları, Vali, Emniyet müdürü, Milletvekilleri, Başbakan, Cumhurbaşkanı yani Devlet adına görevde olan milletini dinlemekle, anlamakla yükümlü olan bireyler kulaklarını tıkamış GÖRMÜYOR; DUYMUYOR; BİLMİYORLARDI.
At gözlüklerini takıp beklediler. O gençlerin arasına başka amaçları olan başka niyetlerle fırsat gözeten insanların aralarına karışmalarını beklediler.
Gezi parkı direnişçilerini en başından can kulağıyla dinleyen hiçbir aklı başında insanın onlara hak vermeyeceğini düşünmüyorum.
Umarım onları DİNLEYECEK, at gözlüklerini çıkartarak ANLAYACAK OLGUNLUKTA bir insan bir an önce uyanır.
Bizim geleceğimiz, çocuklarımızın geleceği o ağaçlar...
Kalbim Geziyle....