“Gezi”nin üzerinden zaman geçti ancak zamanla geçmedi. Dayatılan zamanlara dayanamayanlar, dirençle dayanırlar. Zamana geçit vermeyenler, zamanla geçilmezler. Seçimle seçilenler, gün olur seçilmezler.
En denetlenilemeyecek kitle, özgürlüğünü elinden aldığınız kitledir. Bir insana yapılabilecek en büyük kötülüklerden birinin O’nu, aklına yatmayanı yapmaya zorlamak olduğunu düşünüyorum çünkü bu davranışta aklına yatmadığı halde yapmaya zorladığınız kişiyi ruhen de zorlama var. Ruh, zorlamaya gelmez; dayanacak dal, dayanılacak olan daldır; zorlanmayla kırılsa da dayanır kırılmaya da. Dalı kırık ağaç gibi ruhu kırık insan da içinden geleni daha az verir. Gün gelir azlıklar, sığlık oluştururlar ve ruhlar o sığlıkta boğulurlar.
Buda da der ki; “Kim demiş olursa olsun, ben söylemiş olsam bile aklınıza yatmayan bir şeyi yapmayın. “
Asi kılarsınız… Ruhunu zorladığınız, baskıladığınız kişi çocuğunuz da olsa seçmeniniz de olsa, O’nu zorlamayla asi kılarsınız. “Zor”la yaşayanların zoruna gider zorlanmak ve zorlanan eninde sonunda zorlar.
Yaşamında kendini dert edinen, başkasına dert olmaz. Kendini dert edinmeyip, başkasını dert edinenden de bize, dersten başka şey olmaz.
Yaşamda kendi alanlarımız olmalı ve bu alanları kendimiz doldurmalıyız. Başkasına taşırmadan… Biz alanlarımızdan taşıp başkasına değmedikçe dokunulmamalı bize de…
“Böyle yaşanmalı, böyle davranmalı, bu saatte yatılmalı” vb… didaktik tavırların “din!”lenmesi onları dogmalara dönüştürür.
Dogmalar baskıyı, zorlanmayı, korkuyu, mutsuzluğu öğretirler oysa. Nasıl yaşanılacağını kimse öğretemez kimseye. Yaşları aşan yaşam vardır. Her ne yaşandıysa, her yaşananın ötesinde yaşam vardır. “Ben olsan başka türlü yaşayamazdın; ben, sen olsam başka türlü yaşayamazdım.” ön kabulü “ben”lik saygısından ileri geliyor ve “ben”imsenmesi gereken budur diye düşünüyorum.
Senin, senin doğrularının, düşüncelerinin, sana göre uygun olanların üzerimde bir hükmü olmamalı. Sen, en misin ki!.. Sen, ben misin ki!..
Aynı yere gidecek olsak bile senin yolundan değil, kendi yolumdan gitmeyi tercih etmeliyim. Yoldur yapan yolculuğu ve yolculuktur olduran yolcuyu.
Özgürlüğüm, göğümdür ve göğüm, tek mührümdür.
Kimse kimsenin hayatına mümkünse bakmasın ama hele aklıyla sakın bakmasın. Herkesin aklı kendine ve benim doğrum ancak baktığımda aklımla kendime. Baktığımda aklımla sana, akın kararabilir bana. Akın karardı diye kara değilsindir ama. Aklım, karadır akında. Ki karalara da “ak” yakıştırdılar ya bunca!
Bizim rahatsız olmaya ihtiyacımız vardı. Neler yapabileceğimizi hissedebilmek için, bu konudaki potansiyelimizin bir kısmı yaşayabilmek için… Rahatsız olmak, duyarsızlığın salgın gibi ruhlarımızı kapladığı bu postmodern çağın devinimlerinin tohumu.
“Ayyaş”lardan da öğrenilecek şeyler vardır dünyada. Ağızdan daha az içermiş meğer beyin mesela!
Parklarını, dilenenlerden korumaya çalışan devletleri vardır ülkelerin ama parkları, direnenlerden korumaya çalışanının da var olduğunu gördük.
Bastırırsan ülkünle millete, millet basar ülkene. “Duran erkek”ler ve “duran kadın”larla durmamaya durduk. Durmakla durulmayan, direnişin durmaz haliyle direnmeye vurulduk.
İki sorum var şimdi sizlere... İlkinin cevabı dünlerimizde, ikincisinin bugünlerimizde.
Hangi park en çok “gezi”lemez?
Ortam nasıl daha fazla “geri”lemez!?