'' Sevdası kalbime bir gecekondu '' Forza Ankaragücü
Mahallenin kedileri kokusundan mı,çiçekli basma entarisinden mi,yahut ince belli bir çay bardağını andıran gözlük camlarından mı veya yaşlı ama bahtiyar kargaların sesini andıran tok sesinden mi tanır bilinmez Gülten Teyze ne zaman elinde pastorize süt kaplarıyla yada merkezdeki süpermarketten aldığı kedi mamalarıyla gecekondusunun gülle kaplı bahçesinin bir türlü kapanmayan kapısından çıktığında etrafına üşüşürlerdi. Açlık tüm kainat için baş edilemeyen bir zaaafiyet olsa da kediler şimdilik halinden memnundu. Çöpleri karıştıran tayfa da Gülten Teyzenin bu hizmetinden memnundu.
Yaz tüm kuraklığıyla devam ederken zannımca tabiatda varolan tüm nebat tayfası sonbaharın gelmesi için güneşe yalvarıyor ve Tanrıya dua ediyordu. Hatice bizim gercekondunun karşısındaki duvarları semtte en çok tercih edilen şampanya renginde boyanmış olan Gecekonduda oturuyordu.Komşuluk ilişkileri son derece ilerlemişti,ne yemek pişşe bir evde diğerine kokusu geliyordu. Ne zaman cevizli tarçınlı kek yapsa annesi Mehtap Teyze, Hatice narin ellerinde taşıdığı üzerinde meyve desenleri olan porselen tabakla 4 dilimde bize getirirdi.Benimle kekini paylaşan kızla ömrümü paylaşmakta hiçbir sakınca görmüyordum o yaşta.
İlk Diyarbakırlı Kemal'lerin evine geldi tebligat,mahalledeki çoğu evin tapusu yoktu,bizim hiç bir anımızı bir tapuyla resmileştirmek yada fani dünyada yer sahibi olmak gibi bir derdimizde yoktu,ancak devlet emrediyorsa kesilen parmağın acısını unutup kadere razı gelmek zorundaydık. Kader. Kemal'lerin gecekondusunun yerine yapılan beş katlı apartman uzaktan bakınca çölün ortasında kuma yabancılaşmış bir kaktüsü andırsada,yer sahibi de müteahhit de durumdan memnundu. Bizim evin tapusu olduğundan babam gecekondumuzun bulunduğu arsanın satışı konusunda geleneklerine ve toprağına bağlı bir Anadolu insanı olarak katlanan ve hayallerimizi şaha kaldıran teklifleri reddediyordu. Babamın takdir ettiğim ender hareketlerinden biriydi bu, sonraları yaprak döker gibi bir bir satılan tapular sıranın hızla bize geldiğine işaret ediyordu.Ölüm hariç herşeyin sırası belliydi belli ki,asıl sormamız gereken yaşamak için sıra kimdeydi ?
Haticeyle ilk öpüştüğümüzde 17 yaşındaydım ve bize misafirliğe geldikleri bir akşam onu banyo tuvalet bir diye tabir ettiğimiz ve şehir dilinde lavabo diye adlandırılan mekanın çıkışında sıkıştırmıştım, aramızdaki bu belirsiz gerilimin ve tahrikkar bakışmaların sonucu olarak bu öpüşmebir final maçı niteliğindeydi,erkekliğimin ona sahip olma isteğiyle yanıp tutuştuğu o akşam,dudaklarını ısırmamak ve oracıkta onun bedenine sahip olmamak için hiçbir geçerli sebebim yoktu,geçerli olan sebebler annesinin ve babasının içeride annem ve babamla oturuyor olmasıydı.
Olgunlaşmaya başlamış ve kadın olmak için çırpınan göğüsleriyle kapımızı çalıp '' Eğer müsaitseniz akşam annemler oturmaya gelecek '' deyişi ve annemin ona '' Tabii kızım, gelsinler, buyursunlar '' deyişi bir günümü daha ne kadar güzelleştirebilirdi ki,sevdiği kızla aynı evde olmak,oturduğun kanepeye oturması,ayak bastığın halıya ayak basması,su içtiğin,çay içtiğin bardağa dudaklarını değdirmesi yaşamanın kutsallığına dair Tanrının bana gönderdği ufak işaretlerden sadece birkaçıydı.Hatice benimle yaşıttı,ablası Pınar 19'unda Marangoz Hayati Amcanın oğluyla evlenmiş sırasını salmıştı. Mahalledeki yaşlılar konseyinin üyeleri benim için anneme hep '' Maaaşallahhh,tüü,tüü,tüüü, kırkbin kere maaşallahh,artist gibi oğlan,çok can yakar bu Fatmaaaa '' şeklinde telkinlerde bulunurlardı.
İlk canını yaktığım ve hep canımı yakan sadece Hatice olmuştu halbuki yaşım gençti ve söylenenlere göre daha niceleri karşıma çıkacak ve benbu günleri hatırlayıp gülecektim.İnsanoğlunun kabul etmediği tek şey unutmanın zamanla bir ilgisi olmadığıydı,yüreğim göğüs kafesimde attıkça ve yeryüzünde varoldukça Haticeyi sevecektim.Hiç sevişemedik onunla,şairin dediği gibi '' Onunla ben hep sevişecek gibi baktık birbirimize, bir kez öpüşebilseydik dünyayı solduracaktık '' birden fazla öpüşmemize ve de hiç sevişememize rağmen birbirimize ait olduğumuzu hissediyorduk.Mahalledeki tapusuz evlere gelen tebligatlar evin ortasına düşen yıldırımlardan farksızdı.
Haticeler de devletin ve işbirlikçisi geneli laz müteahhitlerin kurbanı olmuşlardı.Taşınırken bindikleri kamyonun arkasında koşturmak gelmişti içimden,üstelik ailecek vedalaşmaya geldikleri için doya doya sarılamamıştım iki yabancı gibi tokalaştık ve gittiler.Sigaraya başladım,günde iki pakete çıkardım çok geçmeden.Yıkım sırası Hatice'lerin eve geldiğinde,balkonda çamaşır asışı,kapının önünü süpürüşü,gözü gibi baktığı saksıda ki çiçekleri geldi aklıma,dozer ilk darbeyi Haticenin odasının olduğu duvara vurdu,dayanamadım yerden aldığım kilit taşını dozerin camına fırlattım,camın kırılma sesiyle etrafta toplanmış ve yıkımı seyreden mahallelinin,polisin,zabıtanın ve uzakta lüks siyah arabalarında kazanacakları paraların ve satacakları dairelerin hesabını yapan müteahhitlerin bakışları bir anda bana çevrilmişti.
Sivil görsem selam vermeyeceğim gençten iki polis bana doğru atıldı,ilkte babam ve mahalleli karşı çıktı polislere,babam henüz sakalı çıkmamış polise diklenirken arkadan bir ses geldi '' Çaaaaaat '' Sivilce Ekrem de beni örnek almıştı kendisine,diğer camıda o kırdı.İsyan ; biriken acılar,yitirilen hayaller,çalınan emekler ve moloz yığınına dönüştürülen anılarla birleşip tüm mahalleye yayılmıştı.Benide vermediler,kimseyide alamadı polis o gün,geri çekildiler,daha kalabalık ve daha güçlü geleceklerini ve Hatice'lerin evini tıpkı diğer evler gibi yıkacaklarını biliyorduk hepimiz,ama o gün kırılan bir cam koca mahalleyi birleştirmeye yetmişti.Yıkımlar ve cenazeler acıları birleştirmek Ağustos başında Amasya'ya ananemlerle gittik,yaz tatili memleket ziyareti demekti bizim için.Dedem liseyi bitirdiğim için bana bir Panasonıc Gd50 almıştı,emekli maaşının yarısını vermişti sevinsen mi üzülsem mi bilemedim.O gece de uyumadan her gece olduğu gibi Haticeyi düşündüm,bahar kokan boynunu,öptükçe dudaklarımı kavuran dudaklarını ve aloe vera kokulu saçlarını düşündüm.
Uykudan uyandığımda tavandan sarkan ampülün,duvardaki çerçevenin sallandığını, dayımın Kartal'nın sinir bozucu alarmının çaldığını ve yattığım yer yatağının sallandığını farkettim. Annemin '' Deprem oluyoooor beeeyyyy '' diye üstüme atıldığını ve kendini bana siper edişini unutamadım.19 ağustos.Hemen ayvan diye tabir ettiğimiz alana indik, anneannem ve dedem hariç herkesin gözünden korku okunabiliyordu.Benimse aklım Haticedeydi. Bir an ölmüş olabileceğini düşündüm. Evimiz yıkılmadı, depremde göçük altında kalmadık ama o gece bütün Amasya üzerime yıkılmıştı. Ertesi gün annem arayıp konuştu Mehtap Teyzeyle,herkes iyiymiş,Hatice iyiymiş,deprem bizi teğet geçmişti yani.Babam Sivilce Ekrem'in babası Levent Amcayla konuştu sonra,kaba inşaatı tamamlanmış üç adet beş altı katlı inşaat yerle bir olmuş.Belli ki malzemeden çalmış şerefsizler,yüreğim ferahladı birden,sanki yıkılan bütün gecekonduların ahı tutmuştu,böylelikle göçük altından çıkarılan cesetlerin hesabı sorulamasa da, kağıt gibi yırtılan ve domino taşı gibi devrilen bilmem kaç katlı evlerin müteahhitlerinin de vicdanlarına sağlam bir faça atmış oldu Allah baba..