"Evrensel ilkeler ve ahlak açısından baktığımızda ebeveynlerin çocuk üzerinde hakkı yok. Olmamalı da."
Geçenlerde, apartmanımızın bahçesinde baktığım dişi kedilerden birini ameliyat ettirmek için veterinere götürdüm. Veteriner yardımcısı kedinin bilgisayara kaydını yaparken, ismini de sordu. Adının olmadığını söylediğimde yüz ifadesinden şaşırdığını anladım. Mülkiyet ve güç ilişkilerini çağrıştırdığından isim koymamıştım. Benzer bir durum muhtemelen ebeveyn-çocuk ilişkilerinde de geçerli. “Tarihimizin Son Köleleri” isimli yazısıyla ebeveyn-çocuk ilişkisini irdeleyip sorgulayan yazar ve psikolog Gündüz Vassaf, Anne Boyutu’ndan Can Özelgün’ün sorularını yanıtladı. Bazı bölümler…
***
Özelgün: Sizce çocuklar neden tarihimizin son köleleri olarak görülecek?
Vassaf: Yakın zamana kadar anne babanın çocuklarını dövmesine hakları olarak bakılırdı. Bir araştırmam için Hollanda’nın başkenti Amsterdam’da Çocuk Polisi arşivlerine girmiştim. Özellikle Türkiyeli ve Faslı babaların çocuklarına yaptıkları işkence sanki Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) belgelerinden çıkmaydı. Artık Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde kabul edilmiş Evrensel Çocuk Hakları sözleşmeleri var. Kadının erkek egemen dünyadan özgürleşmesi için kısa zamanda tarihimizde görülmedik yol kat edildi. Sıra çocuklarda.
Çocuk “sahibi” olmak deyimini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sahip olmak deyimini çocuklar için kullanırken, deyimin tarihteki örneklerini unutmuş gibiyiz. Tarihimiz boyunca köleydik, köle sahibiydik. Lakin geçmişimize baktığımızda kimse kendini köle, cariye olarak görmek istemez. Muhtemelen içselleştirdiğimiz “efendilik özleminden” çocukları da aynı buyurgan ilişki çerçevesinde algılıyoruz. O kadar güçlü bir ihtiras ki çocuğu “yapan” iki kişi olmasına rağmen onu eşimizle bile paylaşamıyoruz. Genelde söylenilen, “Benim çocuğum.” Anne ya da babanın, “Bizim çocuğumuz” dediğini duydunuz mu?
Ebeveynlerin çocukları üzerindeki hakları neler?
Evrensel ilkeler ve ahlak açısından baktığımızda ebeveynlerin çocuk üzerinde hakkı yok. Olmamalı da.
Bazı psikologlar çocukların disiplini sevdiğini ve sahiplenilmek istediğini ifade ediyor.
Birkaç tür disiplin yöntemi var: Biri daha çok hayvanlar ve çocuklar için kullandığımız cezalandırma. İstemediğimiz davranışları cezalandırarak sindiriyoruz. Daha yumuşak biçimi, egemen düzenin uygun gördüğü davranışların ödüllendirme yoluyla pekiştirilmesi. İnsana yakışır olansa disiplinin dışarıdan değil içinden gelmesi. Ufak çocuk açık pencereye yaklaştığında “Çekil oradan, yaklaşırsan basarım tokadı!” demek yerine, “Kayıp tutunamazsan başına geleceği düşündün mü?” diye sormak gerek.
Ebeveynlerin çocuklarına isim koyma gibi “hakları”nın ellerinden alınması aile içi ve toplumsal dayanışmayı nasıl etkiler?
Yeni teknolojilerin hızla gelişip değişmesiyle, türümüzün tarihinde ilk defa yaşlılar gençlerden öğreniyor. Yaşlı-genç ve usta-çırak hiyerarşisi bitti. Bunun toplum yapısına yansımaları da olacak. Baskıcı geleneksel değerler yerini evrensel insan haklarına bırakacak. Yerel değerlerin baskıcı olanları insanları ötekileştiriyor.
“İlkel” toplumlarda çocukların isimlerini kendi kazanması ve benzeri uygulamalar Türkiye’de pratik hayatta ne kadar uygulanabilir?
İsim kişinin hangi ulus devlet veya dine bağlı olduğunu anlamak için de kullanılıyor. Bütün önyargıları harekete geçiriyor. Ama ismin kimlik tanımasında artık eskisi kadar önemli olmayacağını düşünüyorum. Pratik hayata gelirsek… Artık göz bebeğinden ya da parmak izinden insanların kimliği anlaşılabiliyor. İsim seçmek bireylerin tercihinde bir şey olacak. Doğaçlama caz gibi gidebilir. İsimlerimiz üniformamız olmasın.
Çocuklara yönelik bu yaklaşımınız pratik hayata nasıl yansıyor?
Ebeveynliğin getirdiği iktidardan kurtuluş zor. Çünkü başlangıçta daha büyük ve güçlüsünüz. Çocuğun açamadığı kapıyı açıyor, o daha yürüyemezken koşuyor ve uzanamadığı dolaba uzanabiliyorsunuz. Çoğumuz bunun çocuk için edilgen bir konum olduğunun farkında değil. Yukarıda söylediklerim benim için de geçerli. Ama diyaloğun kurulabilmesi için kendimize çocuğun gözünden de bakabilmeliyiz. Adımı “Yusuf Hatiç Gündüz Vassaf” koydular. Bu kadar çok isim birden koymalarının nedeni, bunlardan birini seçmeme imkân tanımak.
***
Gündüz Vassaf’ın kaleme aldığı “Tarihimizin Son Köleleri” isimli yazıyı okuyana dek “çocuk sahibi olmak” deyimi dikkatimi çekmemişti. Vassaf’la yaptığım röportaj sayesinde çocuk-ebeveyn ilişkisinin de mülkiyet ve güç ilişkilerinden bağımsız olmadığını gördüm. Vassaf röportajı, çocuklarımıza yönelik bakış açımızı birden değiştirmese de zihnimizde soru işaretleri doğurması açısından önemli.
Röportaj: Can Özelgün
Fotoğraflar: Lyvia Morgan