Okunma Sayısı: 12143
CANLI YORUMLAR

AİLE İÇİ MUTLULUK

O kadar zor olmasa gerek...

Aile yaşamında size yön verecek ve bu yolculuğu mutlu kılacak tek bir harita olmamasına karşın, ağır ağır uğraş verdiğinizde onu her bir adımda daha mutlu hâle getirmenize yarayacak belirli bazı yaklaşımlar vardır.

Pozitif olun

Bir zamanlar, kim olduğunuzun büyük oranda yaşadığınız çevreye bağlı olduğuna inanılırdı.  Örneğin, fakir bir mahallede büyürseniz, hayatınızın iyi olması daha düşük bir ihtimal sayılırdı. Veya eğer boşanmışsanız, çocuklarınızın bundan zarar görmesi gerektiği düşünülürdü. Hayata dair bu yaklaşıma “davranışçılık” adı verilir. Davranışçı kuramların hemen tümü, her zil çaldığında köpeklerin salyalarının akması gibi alıştırmalara benzeyen, hayvanlar üzerinde yapılan deneylere dayanıyor olsa da, bu yaklaşımın taraftarları, insan eylemlerinin tümünü aynı şekilde çevrenin belirlediğini kabul ederlerdi.

Bu konudaki diğer iddia da, mutsuzluğun nedeninin -kader demesek bile- bir şekilde genlerinizdeki bozukluktan kaynaklandığı yolundadır. Büyük ihtimalle, “doğa mı, bakım mı?” ifadesini duymuşsunuzdur. Bu söz, başınıza gelen şeylerin ya gen havuzunuzdakilerden (anne veya babanızdan size genetik olarak devredenlerden) ya da doğduğunuzdan itibaren yoldan topladıklarınızdan (ebeveyninizden ve hayattan öğrendiklerinizden) kaynaklandığını iddia eder. Bilim insanları, bunlardan hangisinin daha etkili olduğu konusunda hararetli tartışmalar yürütüyorlar, ancak ikisinin de önemli olduğu konusunda hemfikirler.

Aynı yeteneklere sahipmiş gibi görünen insanların neden çok farklı mizaçlara sahip olduğunu daha önce hiç merak ettiniz mi? Bazıları, olayların her zaman iyi yanlarını gören, “bardağın yarısı dolu” insanlarıyken, bazıları da her zaman olumsuzluklara yoğunlaşan “bardağın yarısı boş” insanlarıdır. Bazıları, bir şeyler ters gittiğinde çok kısa bir süre süngülerini düşürüp hemen ardından bunu kısmi bir şanssızlık olarak görmeye kendilerini yöneltirken, bazılarıysa bunu hemen kötü talih ve başarısızlık silsilesinin bir parçası sayarlar. Yukarıda söz ettiğimiz üç ana unsur, devamlılık, nüfuz edebilme, kişiselleştirme kavramları, bu durumu daha iyi açıklamamıza yardım edebilir.

Süreklilik: Bir şeyler kötü gittiğinde, iyimserler bunu bir talihsizlik anı olarak görürken, kötümserler bunu genelleştirirler. Bir kötümser şöyle der: “Bu tür şeyler hep bana oluyor ve etkileri de sonsuza kadar sürüyor”.

Yaygınlaştırma: Bir şeyler kötü gittiğinde, iyimserler bunun özel bir durumdan kaynaklandığının farkına varır; kötümserlerse bunu tüm hayatlarına yayılmış gibi görürler. Bir kötümser şöyle der: “Bu tür şeyler hep bana oluyor ve hayatta yaptığım her şeyde böyle oluyor.”

Kişiselleştirme: Bir şeyler kötü gittiğinde, iyimserler kontrolü ele alırken, kötümserler tüm dünyanın onların karşısında olduğunu düşünüp depresyona girerler. Bir kötümser şöyle der: “Böyle şeyler hep benim başıma gelir, çünkü ben şanssız/umutsuz/aptalım…”

Davranışçı kuram sizin, çevrenizin ve karşınıza çıkan durumların kurbanı olduğunuzu kabul eder. Öğrenilmiş iyimserlik kavramı ve ona bağlı teknikler ise bunun böyle olmayabileceğini gösterir.

Ne kadar iyimsersiniz?

Bir an için kendi yaşamınızı düşünün. Kendinizi, çocuğunuzun akşam yemeğine doğru dürüst oturmamasına bininci kez sinirlenirken bulabilirsiniz.

Kendinizi bu mesele hakkında sonsuza kadar böyle süreceğini kabul eden bir hissiyat içinde mi bulursunuz? Veya gelecek sefer, daha mutlu bir akşam yemeği sağlamak için farklı bir şey yaparak sorunu çözmeye mi çalışırsınız? İşte bu, olayın “süreklilik boyutu”dur.

Yemek zamanlarını, çocukların bitmek tükenmez haylazlıklarıyla dolu ve sizin çaresiz kaldığınız bir ebeveynlik deneyiminin parçası olarak gördüğünüz oluyor mu? Veya bu tür olaylara neden olan davranışlar hakkında -belki siz veya çocuklarınız çok yorgun olabilir- kaygılanmayı bırakıp, bunun yalnızca tekil bir olay olduğuna mı inanıyorsunuz? İşte bu da “yaygınlaştırma boyutu”dur.

Peki, durumları ne kadar kişiselleştiriyorsunuz? Tüm arkadaşlarınız bu gibi durumlarla rahatça başa çıkabiliyor gibi gözükürken, siz hâlâ uygar bir yemek zamanı organize etmeyi bile beceremediğiniz için kendinizi kötü mü hissediyorsunuz? Veya “bugün çocuklar güne erken başladı, bu yüzden aç olmalılar” gibi her şeyin neden sorunlu gittiğine dair geçerli sebepler bularak ve bunların sizinle hiçbir ilgisi olmadığını düşünerek zihninizi ferah mı tutuyorsunuz? İşte bu da, “kişiselleştirme boyutu”dur.

Daha pratik ve pozitif olmak için…

Eğer ailenize karşı daha olumlu bir yaklaşım sergilemek istiyorsanız, aşağıdaki basamakları takip edebilirsiniz:

  1. Geçtiğiniz haftaya bir bakın ve başınızdan geçen tüm olayları tek tek not edin (örneğin kahvaltıda eşinizle yaşadığınız bir tartışma yüzünden çocuklarınız okula geç kaldı).
  2. Her olayı dikkatli bir şekilde inceleyin. Süreklilik, yaygınlaştırma ve kişiselleştirme üçlüsünü aklınızda tutarak, her bir başlık altında açıklamanızı tanımlayabilecek bir ifade oluşturun.
    Süreklilik: “O an birbirimize bu kadar aksi davrandığımıza göre ikimiz de oldukça yorgun olmalıyız. Bir dahaki sefere daha erken bir saati tercih edelim.”
    Yaygınlaştırma: “İkimizin işlerinin de şu anda düzgün gitmesi gerçekten iyi bir şey.”
    Kişiselleştirme: “Belki de aşırı tepki gösterdim. Gelecek sefere daha dikkatli dinlemek için daha büyük bir çaba göstereceğim.”
  3. Eğer ifadeleriniz bir önceki sayfadaki kötümser örneklere benziyorsa, olayları, elinizde olmayan bazı nedenlerle gerçekleşmiş ve sizin hayatınızda belirgin bir etkisi olmamış tekil örnekler olarak görün ve tekrar değerlendirin. Örneğin, eğer okula geç kaldıysanız, iyimser açıklamanız şöyle olabilir: “Sevgilim, kahvaltıda biraz fazla coşup gitmişiz. Karmaşık konularda böylesi bir tartışmayı kahvaltıda başlatmamak gerektiğini aklımda tutacağım.”
  4. İyimser bir ifadenin çoğunlukla şimdiki zaman kullanmaktan kaçındığının (ki bu şeylerin sabit ve kalıplaşmış hale geldiğini gösterir) ve onun yerine geçmiş zamandan (bir şeyler oldu ve bitti) başlayıp gelecek zamana (her şeyi yoluna koymak için yapabileceğiniz pozitif bazı şeylerin altını çizer) uzandığının farkına varabilirsiniz. 
  • Ann Boyutu
    
İLGİLİ HABERLER
OKUL SIRASINDA BEL DESTEĞİ
OTURMA BOZUKLUĞUNA ÖNERİ
ÇOCUK ÇOCUKLUĞUNU YAŞASIN!
O, BİZİM İNSANLIK HAYALİMİZ
ÇOCUKLARDA DOPİNG
SPORCU EBEVEYNLERİNE UYARI!
ÇALIŞANLAR DİKKAT
TAZMİNAT NE ZAMAN ALINACAK
SEVİŞİRKEN ÇOCUK GÖRÜRSE
BİR AÇIKLAMA BORÇLUSUNUZ!
BİR BEBEĞİN UYKUSU
EMMEK, KORUNMAK, DOKUNMAK..
BİSİKLETE BİNMEYİ ÖĞRENSİN
ZOR DEĞİL SİZ YARDIM EDİN
SÜNNET 2-6 YAŞTA OLURSA...
ALGI, "CİNSEL TRAVMA" OLUR!
TERAZİ BURCU ÇOCUKLARI
KAVGACI DEĞİL, UZLAŞMACI
EV, TEHLİKE YUVASI OLMADAN
BUNLARI BAKICINIZ DA BİLSİN

Yorum Yaz

Yasal Uyarı:Bu iletişim platformunda yorum yazanların, bilgi ve düşünce paylaşanların veya herhangi bir kanaldan site veya ziyaretçileriyle iletişim kuranların görüş ve düşünceleri, site editörlerini, modaretörlerini ve site hazırlayıcılarını bağlamamaktadır. Bu görüş ve düşüncelerin sorumluluğu tamamen ilgili kişilere aittir. Sitemizde reklam unsuru içeren yorumlara ve yönlendirici linklere yer verilmemektedir. Yorumlarınızı yazarken lütfen bunu dikkate alınız. Aksi halde iletileriniz yayından kaldırılacaktır.

KATEGORİNİN HABERLERİ
PAZAR KAHVALTINIZ
BOŞANMIŞ BABALARA 5 ÖNERİ
ÇOCUKTAN AŞIRI BEKLENTİ
ÇOCUKLA ALIŞVERİŞ
23 NİSAN
2012-2013 SONBAHAR-KIŞ
AKNELERDEN KURTULMAK İÇİN
Adınız:
Soyadınız:
Email:
Sikayet & Öneri:
Talebinizi Seçiniz :