“Dayak olayı sebepsiz ortaya çıkmaz.” “Anne yemek yapması gerektiği halde yapmamıştır.” “Aile reisinin eve geldiği zaman kızmaya en müsait olduğu zamandır. Neden? Çünkü yorgunluk vardır, açlık vardır, günün gerginliği vardır...” (Taraf gazetesinden Tuğba Tekerek’in haberinden) Bu ifadeler, Türkiye’deki sosyal sorunların tespiti ve çözümüyle Türk ailesinin bütünlüğünün korunması; güçlendirilmesi ve sosyal refahın artırılmasına yönelik ulusal ve uluslararası bilimsel araştırmalar yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün internet sitesindeki çeşitli yayınlarından. Gerçi bu ifadelerin yer aldığı yayınlar genelde 1997-1998’de hazırlanmış ve bu ifadelerin haber olmasının ardından yayından kaldırılmış olsa da, kadının toplumdaki rolü ve kadına yönelik şiddet konularında önemli ipuçları sunuyor. Bu ipuçlarını değerlendirmek üzere Psikolog Mahmut Şefik Nil Anne Boyutu editörlerinden Can Özelgün’ün sorularını yanıtladı. Bazı bölümler.
ÖZELGÜN: Kadına yönelik şiddette gelişimsel faktörler ne derece etkili?
NİL: Çocuklar ebeveynleri gibi olmak istediklerinden onları samimiyetle taklit eder. Aslında gelişen bünyeleri birçok şey olma potansiyeline sahip. Ama sadece “ne olacağını” bilemezler. Dolayısıyla ebeveynlerini çok samimi bir şekilde taklit ederek “onlar olurlar”. Ama rol-model alma her zaman aynısını yapma anlamına gelmiyor. Neyse ki tersini de yapma ilhamını içinde barındırıyor. Ancak genelde insanın tersini yapabileceğini anlaması deneyim ve sağduyu gerektiriyor. Babasını, anneyi döverken gören bir erkek çocuğun sahip olduğu iç imge kadının dövülebilir bir insan olduğunu ona öğretirken, kız çocuk için kendisine vurulabilir olduğu gerçeğinden başka bir anlama gelmiyor. Bu durumda kadınlık ve erkeklik gibi oldukça belirgin kodlara sahip alanların temel tanımlarından biri yapılmış oluyor.
Şiddete meyilli erkeklerin psikolojik özellikleri neler?
Şiddet bir diğerini kontrol etmek, baskılamak ya da yok etmek için erkek egemen kültürün meşrulaştırıp “erkeksi bir özellik” diye dayattığı yöntemlerden. Bir erkeksi özellik olarak hem erkeğin “erkekliğini” kanıtlamasına hem de mevcut sistemi devam ettirmesine imkân veriyor. Duygularına yakın olmak ve onları ifade etmek kadınsı bir özellik ve zayıflık olarak görülürken duygularla bağlantıyı koparmak erkeksi bir özellik diye algılanmakta. Biyolojik açıdan, böbreküstü bezler kaşı cinsin hormonlarını üretir. Yani herkeste karşı cinse özgü bir yan mevcut. Ancak binlerce yılda yaratılan erkek egemen sistem, erkekleri kendi içlerindeki kadın yanlarından korkuttu. Ve erkekleri doğal olarak “savaşçı doğan” bir zihniyetle kodlayarak “kadının korunması” görevini verdi. Bu koşullar altında kendi içindeki kadınlığa düşman olarak yetiştirilen erkeklerin empati kurabilme yetenekleri fazla gelişmedi. Dolayısıyla kadınları korumak adına gerekirse öldürmenin bile meşrulaştığı bir evrimsel sürece girildi.
Peki, şiddete maruz kalan kadınların psikolojik özelliklerine gelirsek…
Şiddete uğramak maalesef kadın, çocuk ya da erkek ayrımı yapmadan insan denen varlığı bütünüyle değiştirir. Şiddete maruz kalanlar kendilerini yeterli ölçüde koruyamazsa çaresizlik yaşantısına girer. Sürekli olarak yaşantılandığında sistematikleşir ve “öğrenilmiş çaresizlik” adını verdiğimiz yaşamın tümüne genellenen bir stratejiye dönüşür ve kronikleşir. Artık insan her olay karşısında kendisini çok yetersiz hisseder. Bu noktada, saldırganlaşırken bize saldıranın yöntemlerini kullanma eğiliminde olmamızdan da bahsetmemiz gerek. Çünkü o yöntem bizi “bile” dize getirir. Dolayısıyla birçok kadın erkekleşerek saldırganlığını ifade ederken erkekler yumruğu yedikleri bölgeye yumruk atar.
“Belirli durumlarda erkekler eşlerini dövebilir” görüşü nasıl bir psikoloji?
Cinsellik de dâhil kadına ait olarak kodlanan bu “görevler” erkeğin hakları ve konforunu sağlamak için tanımlandı. Dolayısıyla bu görevler yerine getirilmediğinde erkekler kadınlara şiddet uygulayabiliyor. Cinselliği ele alalım… Erkeklerin çok eşliliği “soyun korunması” mantığıyla meşrulaştırırken, kadınlardan en temel insani işleyişlerinden “artık bir erkeği çekici bulmama” ya da “başka bir erkeğe âşık olma” duygularını bile denetlemeleri bekleniyor. Oysa kadınlar sadece insan olduklarından arzu duyuyor ve zamanla arzuları değişiyor. Dolayısıyla “belirli durumlarda” dövülen kadın temelde “insan olarak kabul edilme” ihtiyacını kaybediyor.
Kadına yönelik şiddetin bir döngü içersinde gerçekleşmesi ne demek?
Kadına yönelik şiddet döngüsü, yazar James Hollis’in “Satürn’ün Gölgesinde” adlı kitabında da işlediği üzere, sadece erkekler değil anne-kadınlar tarafından da yerine getiriliyor. Eşini döven bir erkeği yetiştiren de bir “anne-kadın”. Kadına yönelik şiddet döngüsünün mağdurları sadece kadınlar değil. İronik ama şiddet uygulayan erkekler de bundan muzdarip. Bir Kızılderili atasözü birine vurduğunuzda ancak kendi canınızı yaktığınız kadar karşıdakinin canını yakabileceğinizi söyleyerek şiddetin “insan”a acı verdiğini betimler. Kendini acıtmadan karşıdakine vurmanın tek yolu içimizdeki bu “insan”ın acısını duymamak.
Kadına yönelik şiddettin ailedeki etkilerinden söz edersek…
Atlamamamız gereken nokta, şiddetin, hangi yaş aralığında ya da hangi cinsiyetten olduğundan bağımsız olarak insanı bozan bir eylem olduğu. İnsan gelişimi açısından ilk beş yıl, yaşama dair temel algıların oluştuğu zaman. Mesela üç yaş dil öğrenme gibi hepimizi zorlayabilecek bir yaşantının en kolay gerçekleştiği dönem. Üç yaşından sonra yeni bir dil öğrenmek gittikçe zorlaşır. Dolayısıyla beş yaşındaki çocuğun yaşananlardan etkilenmediğini düşünmek insan yapısına aykırı. İlk beş yaştan sonra “cici kız-akıllı oğlan” adını verdiğimiz evre başlar. Bu evrede çocuk kendisi istemediği halde “aferin” alabilmek için sahte bir benlik geliştirir. Birçok çocuk anne-baba-öğretmen üçlüsünün onayı için kendisine ters gelen şeyleri yapmaya gönüllü olur. Ta ki bu “kutsal üçlü” ergenlik döneminde Bermuda Şeytan Üçgeni gibi algılanıncaya kadar. Bu evrede babayı şiddet uygularken gören bir erkek çocuk, aynısını bir başkasına yapma eğilimi gösterir.
Son olarak, Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün internet sitesindeki çeşitli yayınlarda yer alan ama sonradan kaldırılan ifadeleri konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu ifadeler oldukça heteroseksist ve cinsiyetçi olduğu için şu an kaldırıldı. Kaldırılmaları oldukça isabetli bir gelişme. Ancak neden konduklarının hepimiz tarafından iyice anlaşılmalı ki bir süre sonra yeniden devlet eliyle öğretilen bir argüman olmasın.
Röportaj: Can Özelgün