Ve ebediyen görmemek üzere...
Bizim, ismi lazım değil, bir akraba var. Kadının üniversiteye giden bir oğlu var. Takvim yaşı 23 ama garibimin ruh yaşı taş çatlasın 3. “Anneciğim, bugün şunları şunları yedim. Bir bak bakalım yeterince kalsiyum almış mıyım?” kabilinden laflar edebilecek kadar bağımlı bir minik kuş. Okul, arkadaş, kıyafet, siyasi tercih, televizyon programı, yemeğinin sosu, deodorantının kokusu; aklınıza gelebilecek her konuda annesininin zevk ve tercihlerini yansıtan bir 1.87’lik bir boy aynası... İşte sorun da buradan kaynaklanıyor. Kendi kararlarını almaktan aciz, atacağı her adımda anasının ağzının içine bakan “adam” mı olur? Asıl soru; bu profilde bir erkekten benim kızıma “koca” mı olur??!
Düşünün ki bizim kızlardan biri evlenecek ve dünürgiller evimize tanışma yemeğine gelmiş... Kayınpeder keyifli ve sakin; mutfaktan gelen börek kokularına methiyeler yağdırmakla meşgul. Damat heyecandan terlemiş ellerini çaktırmadan kanepeye silerken kahve fincanını tingildetmeden nasıl ağzına götüreceğinin hesabını yapıyor... Her şey tipik, olması gerektiği gibi... Lakin...
Kaynana, o ana kadar kendini açık etmemek için azami itina göstermiş olsa da, bir takım fireleri benim şerlok holms bakışlarımdan kaçamıyor... Balkona çıkarken gayri ihtiyari oğlanın gömlek bilekçesinden kavraması, bir ara kimse onlara bakmıyor(sanır)ken ensesinden elini daldırıp ter kontrolü yapması, oğlanın ağzına zorla börek dilimini uzatıp dudaklarını ördek gibi yaparak bi ısırık alması için yalvarması... Bende işkil üstüne işkil... Son olarak baldızın, yani benim küçük kızın, damadın tabağına doğru uzattığı servis maşasının önünü elindeki bıçakla eşkıya gibi kesip şu cümleyi patlatmasıyla bende sirenler çalmaya başlıyor:
“Ne o? Elmalı turta mı?! Tarçın var onda dimi? Cem tarçın sevmez güzelim... Yok hiç ısrar etme. Yemez.”
“Bu O!” diye fısıldıyorum Direnç’in kulağına. “Hı? Kim O?” diyor, damadın babasına; dijital çağın günümüzdeki sektörel bilinç üzerinde yarattığı vektörel etkilerini hararetle anlatmakta olan Direnç. “O işte!” diye yineliyorum, “Evvel yarin sevgilisi!!!”
Bu kelime grubunun anlamını gayet iyi bilen Direnç, bir anda kendini Yaşar Usta* moduna alıp ok gibi ayağa fırlıyor. “Beniğğğğm kimmmselere ezdireceğğğk kızım yokkk!” diye bağırmaya başlıyor, çenesi yukarı doğru gergin, sağ elinin iç tarafıyla göğsüne kallavi tokatlar patlatarak. O esnada masum masum kahve fincanını ağzına yaklaştırmaya çabalayan damat, bu hönkürmeyle sıçrayıp haşlak kahveyi pantolonun ağına boca ediyor.
“Oğğğ-luuummm! Eyvahlar olsun! Çabbuk ambulans çağırın!” diye çığlığı basan kaynana, oğlanın apış arasında alıyor soluğu. Fermuarı açıp haşlanan pipiye bakma konusunda ısrar eden karısını, kayınpeder kollarından tutup engellemeye çalışıyor. Lakin kadının deli gücüyle gerisin geri fırlattığı tüy sıklet kocası, hâlâ haykırmakta ve tehditler savurmakta olan Direnç’in ayaklarına doğru yuvarlanıyor. “Ne demekmiş ayıp! Annesiyim ben onun! Annelere ayıp olmaz! Gel annecim üfliim acık!” bağırışmaları arasında ne yapıp edip fermuarı gasp eden kadını, oğlanın cılız iteklemeleri de engellemeye yetmiyor...
Nihayet ambulans geliyor ve önde pipisinde buz torbalarıyla damat, hemen arkasında sağlık görevlilerine talimatlar yağdıran tırlak anası, en arkada ise kafasını ovalaya ovalaya ilerleyen kayınpeder, birer birer evimizi ve hayatımızı terk ediyorlar. Ben ve Yaşar Usta, bunu atlatılmış bir kaza sayıp; önce mahalleliye helva dağıtıyor, sonra semizinden bir koç kestiriyor, hızımızı alamayıp üstüne yetmiş yetim doyuruyoruz...
Gelelim mutfakta bulaşık yıkamakta olan genç kıza ve onun sütbeyaz ensesini bakışlarıyla kalbura çevirmekte olan ela gözlü cazuya...
“Evvel yarin sevgilisi ben idim, şimdi uzaklardan bakan ben oldum” kısmına inleyerek iştirak ettiği türküsünü, günlerce gecelerce, döndüre döndüre dinliyor. Dinledikçe bileniyor. Bilendikçe zulmün dozunu misil misil arttırıyor...
Gittikçe soluyor genç kız... Komşular sağ ellerinin tersini sol ellerinin ayalarına vura vura acıyorlar uzaktan uzağa. Ama yiyorsa bir laf et Kadriye Ağaya... “Çektirme artık şu garip kıza, yazıktır” de. De de göstersin sana dünya kaç bucak...
Genç kız henüz onyedi yaşında. Hayatının baharında... Seviyor da kocasını hani. Ama o da anası ne dese inanıyor. Her iftirayı sahi sanıyor. Bunca dayağa, eziyete... Artık katlanamaz oluyor...
Sonra bir gün...
Bir haber geliyor... Trafik kazası diyor kapıdaki polis. Oracıkta diyor...
Böylelikle sevgili okur,
Evvel Yarin Sevgilisi,
Anneme yar etmediği biricik sevgilisini, oğlunu...
Kendi elleriyle... Ve ebediyen görmemek üzere... Kara toprağın kurtlu koynuna sokuyor...
* Bizim Aile filminde Münir Özkul’un canlandırdığı mert, yürekli aile babası karakteri.
Merak edenler için bahsi geçen türkünün linki: http://www.youtube.com/watch?v=82ov2j8jL5s
https://twitter.com/#!/kanaviche