Jamaikalı Çocuk Doktoru Cicely Williams ünlü tıp dergisi Lancet’te 1935 yılında bir makale yayınlar ve Kwashiorkor teşhisini dünyaya duyurur.
Gana’nın sahillerinde konuşulan lisan olan Kwa kelimesiyle, yeni kardeşi dünyaya gelen çocuğun ana sütünden mahrum kalmasını kasteden, “ilk-ikinci” anlamındaki Shiorkor’un birleşmesinden oluşturur kelimeyi. 18 aylıkken tablo gelişir. Ana sütündeki çok önemli amino asitlerin alınamaması ve yetersiz beslenme sonucunda çocuklarda gelişen aşırı iştahsızlık da tuz biber eker duruma. Bu yavruların ayakları şişmiştir, karınları şiş ve karaciğerleri kocamandır; saçları inceciktir ve ciltleri iltihaplıdır. En ayırt edici özeliklerinden biri de, bu çocuklar huzursuzdur ve gülemezler, hatta gülümseyemezler.
Tedavi edilseler dahi, bu özellikleri sebat edebilir.
Daha da vahim bir durum olan marasmus ise, açlıktan dolayı olması gerekenin yüzde 80′inin altında vücut ağırlığı olan çocuklar da görülür. Bir yaşına gelmeden zuhûr eder. Başta adale olmak üzere, bütün dokularında zayıflık, ödem, ciltte kuruluk ve sarkmalar, yağ depolarının eksikliği tipiktir. Bu çocuklar da huzursuzdur ve gülemezler, hatta gülümseyemezler.
Her iki tablo da dikkatle tedavi edilmezse, muhtelif gelişim gerilikleri ve ölümle sonuçlanır.
Bu çocukların hemen hepsi fakir Afrika ülkelerinden çıkar.
***
Ludwig Van Beethoven küp gibi sağırken, senfoniye insan sesini katıp bir ihtilâle imza atarak 1824′te bestelediği muhteşem eseri Re Minör 9. Senfonisi’nin son kısmında Friedrich Schiller’in 1785′te yazdığı “Neş’e için (An die Freude)” şiirini musikîyle de süsleyerek ebedîleştirir, bütün insanlığın muhayyel kardeşliğini kutlar.
9. Senfoni ilk defa Viyana’daki Karntnertortheater’da, 1824 senesinin 7 Mayıs'ında icra edilir. Hiçbir şey duyumsamayan Beethoven, eserinin her anını işitir ve sonuna kadar orkestrayı Michael Umlauf’la beraber yönetir. Scherzo bitip de eser sona erince seyirciler çılgına döner ve tarihte görülmüş en muazzam alkışlardan biri kopar. Hâlâ orkestraya bakan Üstâd’ı, kontralto Caroline Unger yanına giderek salona doğru döndürür.
Vakarla bakar Beethoven, akabinde de gözlerinden yaşlar süzülür.
Üç sene sonra, yaylı çalgılar için eşsiz güzellikteki kuartetlerini bestelerken, 26 Mart 1827′de de ebedî nûra uçar. Çocukken feyiz aldığı Mozart’ın kimsesizlerin ve dilencilerin mezarlığına, arkadan takip eden bir köpeğin refakatinde gömülmesinin utancını onun defninde yaşatmaz Viyana; yirmi bin kişi iştirak eder cenazesine.
Hayatı büyük fırtınalar içerisinde geçmiştir. Otoriteye başkaldırır, icrası esnasında dinleyicilerden en ufak bir mırıldanma işitse sahneyi terk eder, mutsuzluk ve neş’e arasında gider gelir. Psikiyatri tarihinde Manik Depresif Hastalık’tan muzdarip büyük yaratıcılar arasında sayılır; işitme kaybının başladığı 20′li yaşlarında bu sebeple intihara teşebbüs etmiştir. Müzmin kurşun zehirlenmesi ve muhtemelen de frengi yakasını bırakmamıştır. Pek muhtemelen Asperger Sendromu’ndan da muzdariptir.
***
Depresyon ruhî çökkünlüğün adı, Mani de kabarmanın.
Aslında işler o kadar basit değil. Şimdilerde Duygudurum Bozuklukları (Mood Disorders) denen neş’e ve elem arasındaki yelpazedeki insanlar bütün toplumun yaklaşık yüzde yirmisini teşkil eder; klinik anlamda teşhis konacak ve tedavisi gerekecek kadar ciddi vak’alar ise yüzde onunu. Bunların yarısı tekrarlayan depresyonlar yaşarken, kalan yarısı ise uçlar arasında gider gelir.
Her Manik hasta neş’eli değildir: Öfkeli, kavgacı, hırçın ve Şizofreniye benzer belirtilerle giden tipleri vardır.
En tehlikelisi de Disforik Mani dediğimiz hem Depresif hem de Manik belirtilerin iç içe olduğu hastalardır çünkü intihara en çok meyilli olan grup budur.
San’atkârane yaratıcılıkla Manik Depresif Hastalık (hiç sevemediğim yeni ismiyle Bipolar Bozukluk) arasında doğrudan ilişki vardır.
En çok yaratıcı oldukları dönem de hafif hızlanmanın (Hipomani) refakat ettiği orta şiddetteki ruhî çökkünlük (Depresyon) dönemleridir; biz profesyoneller buna Karma Epizod diyoruz.
Ne ilginçtir ki, san’at kaabiliyeti ve eğitimi olmayan (ki bu sadece musikî değildir; edebiyatın her türü, resim vs. dâhil) hastalar intihara daha yakın dururken, olanlar bu Thanatotik enerjilerini yaratıcılıkla “tedavi” ederler.
Manik Depresiflik yelpazesinin Hipomani ve Majör Depresyon hecmeleriyle seyreden alt tipine Bipolar 2 Bozukluk deniyor.
Ünlü bir edibemizin ilâçlarını ayarlarkenki ricasını asla unutmam ölümle ilgili yazıma yorum yapan bir mekâncıya verdiğim cevapta zikrettiğim gibi: “Doktorum, o beni dibe vurma hâlinden beni Allah aşkına koru, ama içimdeki hüznü sakın benden alma, yoksa yazamam”!
***
Kwaskiorkor’la Manik Depresifliğin ne alâkası mı var?
Bebekken ve erken çocukluk çağında sevgi ve ilgi gıdasından mahrum kalan insanlarda depresyon görülmesi ihtimâli, olmayanlardan defalarca fazla. Serotonin taşıyıcısı dediğimiz bir maddenin yapısal farklılığı da bunu misliyle katlıyor.
Şimdilik bunun net illî râbıtası (nedensel ilintisi) Ünipolar Majör Depresyon’la gösterilebilmiş durumda. Yakın istikbâlde Manik Depresif tablo için de gösterileceğini cidden zannediyorum.
Bazı anaların sırf memelerinin güzelliği bozulmasın diye sütlerini bebeklerinden mahrum ettiklerini maalesef görüyorum. Haydi, onun yerine konacak mamalar var diyelim; ya dadılar ve bakıcılara bırakılan çocuklar?
Zaruretten dolayıysa tabii ki diyecek bir şey yok; geçinebilmek için çalışmak zorunda olan annelerin evlerine döner dönmez bebekleriyle oynamaları, onları bol bol okşayıp sevmeleri ve aynalamaları (çocuğun onay bekleyen bakışlarına güven ve sevgiyle mukabele etmek) en doğrusu.
Annelik rolünü ihmal eden, işe gitmek mecburiyeti yokken gezip tozmak için evladını bakıcılara terk edenler ise “ruhî Kwashiorkorlu” çocuklar yaratıyorlar. En azından kişilik sorunları görülüyor ve daha ergenlik çağındayken paraya, cep telefonuna ve arabaya gark edilen böyle çocuklar bencil, diğerkâmlığı öğrenememiş zengin sokak çocukları oluyor.
Yetiştirme yurtlarında, sürekli olarak bakım verenlerin değiştiği şartlarda, sevgiden ve şefkatten uzak şartlarda yetişenlerden sıhhatli yetişkinler çıkması çok zordur.
Nişantaşı’nda, Bağdat Caddesi’nde dolaşırken öyle ergenler ve gençler görüyorum ki.
İnanın varoşlardakilerden tek farkları, “marka” giysileri ve bol paraları.