Çalışmak istemiyorum…
Sıkıldım.
Yanlış anlaşılmak istemem tabii ki, hepimiz cebimizde taşıdığımız anahtar sayısı ile ölçülebilir düzeyde çalışmaya mahkûmuz. Ancak bu mahkûmiyet, sadece çalışma hayatımızı değil, tüm yaşantımızı işgal altına almış durumda. Kendimiz olabilme özgürlüğüne ne kadar sahibiz? Günün hemen hemen her saati ne yapacağımız - ya da yapmamız için dayatılanlar - belirlenmiş durumda değil mi?
Kaçımız günün sonunda yatağına uzandığı zaman, yaşadığı hayatın kendine ait olduğunu hissediyor? Hangimizin boş oturma hakkı var? Auswitch’deki toplama kampının kapısında da, “Arbeit Mach Frei” (Çalışmak Özgürleştirir) yazmıyor muydu? Kim boylu boyunca yeşilliklere uzanıp mavi gökyüzünü rahatça seyredebiliyor ki?
Asıl öfkem, hayatlarımızda her şeyin planlı, programlı ve düzenli olmasına. Artık tatiller bile monotonlaşmaya başlamadı mı? Haftalar, aylar, hatta bir yıl evvelinden tatil programı yapmıyor musunuz? Herkes aynı yerlere gitmiyor mu? Her yer birbirinin kopyası olma yarışında değil mi? Hatırlayın bakalım, en son ne zaman spontane bir kararla herhangi bir şey yaptınız veya en son ne zaman amaçsızca yer değiştirdiniz?
Eskiler ne güzel söylemişler, “Nargileye uzanmak için bağdaşını bozmaya gerek yok” diye! Biz ehl-i keyf ve göçebe (yani gezen tozan) bir toplum değil miydik? “Afyonu patlamak”, “Çilingir sofrası” (lütfen bu sözlerin çıkışını araştırın), bu coğrafyanın terimleri değil mi? Umarsızca yeşilliklere uzanmayı, serbestçe yüzmeyi ve hatta boş boş oturmayı satın almak için delilerce çalışmamız ne acı!
Yaşamanın amacını ne de güzel değiştirdiler. Kim, ne ara, nasıl yaptı ve asıl soru neden yaptı? Öğrenmenin amacı, edinilen bilgiyi paraya dönüştürmek oldu. Bilgi artık bir ayrıcalık, öğrenmek entelektüel bir zevk değil, alınıp satılabilir bir meta haline geldi. Zevkler ve tatlar azaldı, her şey birbirine benzemeye başladı. Ne zaman unuttuk oyun oynamayı, dans etmeyi, gülmeyi. Artık bu eğlenceleri bile para ile satın almadan, tüketmeden zevk alamaz hale gelmedik mi? “Zamandan başka bize ait hiçbir şey yok; zamanın tadını tam da yeri yurdu olmayanlar çıkarır zaten” diyordu Baltasar Gracian. Aslında hepimizin, belki de biraz kendini yerinden yurdundan edip, kendi zamanının tadını çıkarmaya ihtiyacı yok mu?
Oyun oynamak basittir, özgürdür ve hatta özgürlüktür.
Dans etmek, tahriktir, çılgınlıktır.
Gözünüzden yaşlar akıncaya kadar gülmek, rahatlıktır, Nirvana’dır.