Bir zamanlar ülkenin birinde çok tatlı bir kız yaşarmış. Bu kızın adı Denizmiş. Bir gün Deniz'in doğum günü imiş. Deniz'in doğum gününe herkes gelmiş. Herkesin elinde güzel güzel paketler varmış. Ama bir tek dedesinin elinde paket yokmuş. Deniz, dedesinin elinde hediye paketi göremeyince çok üzülmüş. Doğum günü bitmiş, herkes gitmiş, Deniz yatağına yatarken, “Acaba dedem bana hediye almayı mı unuttu?” diye düşünürken uyuyakalmış. Sabah olmuş, Deniz'i dedesi yanına çağırmış,
Dedesi Deniz'in elinden tutarak bahçeye götürmüş ve;
“Deniz akşam hediyeni veremedim, çünkü bugün sana sürpriz yapmak istedim. Ben sana güzel bir fidan aldım. Şimdi bunu bahçemize beraber ekeceğiz” demiş
Deniz sevinç ile;
“Yaşasın benim de bir ağacım olucak” demiş. Dedesiyle beraber küçük fidanı ekmişler...
Birkaç gün sonra Deniz dedesine;
“Dedeciğim benim ağacım ne zaman büyür?”
Dede;
“Dur bakalım Denizcim ancak sularsan büyür” demiş. Deniz'de sürekli bahçeye çıkıp, saat başı ağacına su vermiş.
Dedesi bir gün sormuş;
“Deniz ağacına iyi bakıyor musun?
Deniz;
“Dedecim her gün su veriyorum ama hiç büyümedi” demiş.
Dedesi;
“Merak etme büyür” demiş.
Deniz yine bir sabah okula gitmeden önce bahçeye çıkıp ağacına su vermeye gittiğinde, bir de ne görsün, ağacın dalları kupkuru kalmış.
Deniz ağlayarak;
“Anne, baba, dede koşun koşun ağacımın dallarında hiç yapraklar kalmamış” demiş.
Dedesi ile tekrar bahçeye dönmüşler.
Dedesi;
“Denizcim üzülme ama ağacını çok sulamaktan çürütmüşsün” demiş.
Deniz ağlamaya başlayınca dedesi;
“Üzülme, biz seninle yeniden ağaç dikeriz. Ama bu sefer sabırlı olup onun büyümesini bekleyeceksin. Sürekli su verirsen bu ağacında çürür...”
Deniz;
“Söz dedeciğim bir daha çok sulamayacağım” demiş...
Ve tekrar Deniz ve dedesi yeniden ağaç dikmişler...
Hiçbir zaman sabırsız olmamalıyız. Örneğin ben büyüyünce yazar olmak istiyorum. Tabii ki bir anda yazar olamam. O zaman önümde büyük bir merdiven düşünün. Bir adım atarım yükselirim, bir adım daha atarım biraz daha yükselirim. Artık zamanla yükseleceğim. Bir gün gelecek çok iyi bir yazar olmuşum. Bence sabırlı olan her zaman kazanır...
(1994)
Biliyorsunuz bugün, 3 Aralık Dünya Engelliler Günü. Bu yüzden sizlerle sadece kendi duygularımı paylaşacağım ve bu sefer kimseye kızmayacağım.
Yazarlık yolu, ne meşakkatli bir yolculukmuş... Okuduğunuz hikaye okul kompozisyonumdan ve ödül aldığım yazılarımdan biri... Ne çok engeller çıkmış karşıma... Eğitim camiası, tıbbi, toplumu, yasası... Ama ben yine de ne çok istemişim okuyup yazar olmayı. Hiç pes etmemişim. Ailemin kucağına verildiğinde “Yaşamaz” demiş doktorlar. Ne de kararlıymış ailem beni yaşatmaya... Ne de inatçıymışım, yaşamak için çabalarken... Okul yıllarımda kalemi tutacak gücüm bile yokmuş... Şimdi kalemime daha sıkı sarılıyorum. Tek elimle fotoğraf makinemi tutarak fotoğraflar çekiyorum. Mutluluk kendi çizdiğimiz bir resimdir aslında... Ben kendi resmimi çizdim ve bu tabloya her gün yeni bir renk ile boyuyorum. Bazen aşkın rengi, bazen umudun rengi, bazen mücadelenin rengi ile boyuyorum... Her günü umutla mutlulukla penceremden kucaklıyorum... Sabahları odamın penceresine konan serçelere “günaydınlar” ile karşılıyorum... Onlarda bana gevezelikleriyle karşılık veriyor... Yaşamın en güzel anını annemin masama koyduğu kahve tadında buluyorum. Okurken kitaplarımın arasından yeniden bir pencere açıyorum... Yazılarımda özgürlüğümü tadıp, farkındalığımı arttırıyorum. Annemin ve babamın öpücükleriyle, her gün yeniden doğuyorum. Doktorlarımın önerdiği nefes egzersizleri ne ki, ben ailemde buluyorum oksijeni. Ve aşkın büyüsünde buluyorum kemiklerimin güçlendiğini... Hadi gelin sizde mutluluğun resmini çizin. Umuttan, mutluluktan vazgeçmeyin ve sabredin...
Hepinize Sevgiler...