Saldırıyorsun ama… Sap olduğun balta nerede… Göremedim de!
Menfaatsiz sevgi bulmak ne kadar zorlaştı değil mi…
Sadece bizi, “bizi sevdiği için” seven… Bize olan sevgisini sevdiğinden, seven…
Sayemizde edinilmesi umulan statü, para, caka ve şu anda aklıma gelmeyen başka şeyler sebebiyle sevilmiyor muyuz genelde, genellikle…
Bizi sevdiğini iddia edenler, kendilerine itiraf etseler de etmeseler de aslında bizi, bizim sayemizde sahip olacakları başka bir takım şeylerin sevgisinden değiller mi sevmekteler…
Bize dair, bize ait olup da onları biz de seversek eğer, o zaman bizim sayemizde onlara edim olacak bir şeylerin derdiyle, bu şeylerin derdinden bu sevgiler…
Bizim sayemizde onlara olacak olanlar için, bizim sayemizde onların olacak olanlar için seviliyormuşuz aslında meğer. Sayemizdekilere olan sevgileriyle, gayemizdeki sevgililer…
Bu sevgilerin gayesi her zaman somut bir şeyler olmayabilir. Bize kendilerini sevdirdiklerinde statüleri yükselemeyecek, paraları artamayacak, gelecekleri parlayamayacak, etraflarına caka satamayacak olabilirler. Peki ya bizim tarafımızdan sevilme isteği… Bizi gözünde tarafından sevilmek istenen biri kıldığı için veya zaten tarafından sevilmek istenecek biri olduğumuz için, yönelmişse sevgisi bize…
Tarafından seviliyor olmak da edimdir böylelerinin kendisine. Tarafımızca sevildiği takdirde bu edimle besler kendisini ve bu sevgiyi edindirir egosuna. Böylelikle hizmet ettirir sevgimizle kendine.
Kendisi için sever bizi, kendisinedir sevgisi. Bizi sevmiştir güya çünkü O’na kendini daha makbul hissettirebilecek hayatındaki en uygun aday, o anda bizizdir. Kendine olan sevgisiyle sevilmenin peşindekinin, “kendi”nden olamaz sevgisi.
Nasıl ki insanlar içe ve dışa dönükse, sevgiler de sevene veya sevilene dönük… Sebep, sevilen değil seven olarak sizseniz; sevgi, sebepsiz… Sebepsizse sevginiz, bu sevgi sevilene dönük. Sizi sevenin, edinebileceği bir sebebi varsa sevildiğinde tarafınızca, o sevgi bu türden bir yaklaşımla sevenin,kendisine dönük. Yani sırtı size dönük!
Hepimizin mahareti kendimize kendimizi sevdirmek için sebepler bulabilmemiz değil mi... Dış görünüşümüzden memnun değilsek, yeterli değilse kendimizi kendimize sevdirmemize, iç görünüşümüzü yettiririz mutlaka kendimize olan sevgimize. “Tamam” deriz, “yakışıklı veya güzel
değilim ama zekiyim”. Zekadan da yoksa haberimiz mutlaka şefkatliyizdir. Kadınsak, biraz babayızdır O’na, erkeksek biraz anneyizdir mutlaka. Oldu bu iş, mutlaka seviliriz, öyleyse kendimizi beğenebiliriz!
Bu ve buna benzer pek çok kendimizi kendimize sevdirme parodisi oynanmaz mı içimizde...
Kendimizi sevilinebilinecek, beğenilebilinecek bulduğumuzdan değil mi biraz da, kendimize olan sevgimiz... Beğenilir, sevilinir bulma sebeplerimiz değil mi sebepleri, kendimize olan sevgimizin...
Sevilebilir olma, beğenilebilir olma değil mi derdi, kendimize olan sevgimizin...
Derdimiz, kendimizi başkasına sevdirmemiz. Sevilme isteğindeyiz. Tarafından en çok sevilmek istediğimizi seçeriz, kendimizi çok severiz ama daha da çok sevebilmek için O’nun tarafından sevilmeliyiz! O mu kim?… Sevdi mi zaten bizim! Sevmedi mi… Hop, bir dakika. Beni sevdiğini inkardaydı, terkettim, şimdi yasta. Veya zaten O kimseyi sevemez ki, hasta!
Sizi, sizin tarafınızdan sevilmeyi, o anda hayatlarındaki diğer alternatiflerden egolarına daha çok yaraşacak bulduklarından sevenler… Sizi, sizden ve sizin tarafınızdan sevilmekten egolarına sağlayacakları edimi sağlamak istedikleri için sevenler… Onlar, tarafınızdan sevilmediklerinde oyuncağı elinden alınan bir çocuğun hırçınlığıyla acıtmak için acıkanlar… Acıtmaya açlıklarından size ve hayatınıza dair ahkamlarıyla, eleştirileriyle hayatınıza atılanlar…
Söylesenize onlara, hangi baltaya sap olmuşlarsa… Onunla vursunlar bir daha!