Çekirdek aile kadrosu ve dolayısıyla da Nur’un Gemisi ekibi olarak hep beraber İtalya'ya gittik.
Miçolarımız Neva ve Merva ile birlikte 6 günlük bu seyahatte, il il İtalya şeklinde gezdik.
Gitmeden kızların boyunlarına asacakları kartlar hazırladık, bu kartlara İbotane ve benim, bir de teyzemiz Işıl'ın telefonlarını, kaldığımız oteli yazdık. Ne olur ne olmaz, yaban ellerde yavru kuşlarımız kaybolursa, ya da bize bir şey olursa diye...
Gezimize Portofino'dan başladık, Floransa, Siena, Roma, Milano olarak devam ettik.
Hatta araya Cenova ve Bergamo'yu da sıkıştırdık. (Kalmadık, sadece gördük)
İtalya sonrası ilk aklıma gelenler şöyle:
- Neva Portofino'ya gitmek için sahil şeridinde ilerlerken, "Burası masal gibi..." dedi, gerçekten de öyleydi. Masal gibiydi! Hatta şarkı gibiydi, nitekim şarkısı da var ya Portofino'nun; ister istemez dilimize takıldı Portofino'da gezerken. Gidilesiydi Portofino, hatta ve hatta yaşanılasıydı, huzur ve güzellik her yerdeydi... Biz kızlarla Portofino'da 3 maymunu oynadık, yoksa o böyle oynanmıyor muydu?
- Portofino gerçekten çok cici bir sahil kasabası!
- Floransa aşırı kalabalıklaşmış, her yer turist kaynıyordu. 18 yaşındayken ilk gittiğimde beni çarptığı kadar çarpmadı açıkçası. Sanırım biraz bu arada ben birçok güzel kent gördüğüm için, biraz da bu aşırı kalabalık beni boğduğu için...
- Roma çok, ama çoook güzeldi. Tarihi yerlerde dolaşmak çok keyifliydi. Gitmişken bizim yaptığımız gibi Vatikan da görülse iyi olur tabii ama Roma'da sadece sokaklarda dolaşmak, evlere bakmak ve manzarayı hafızanıza kazımak bile yeterli aslında. Sokaklarda ressamlar nefis tabloları uygun fiyatla satıyorlar, biz iç açıcı, çiçekli İtalya evlerinin resmedildiği 5 resim aldık.
- Ayrıca sokak göstericileri de çok başarılı!
- Roma çok, ama çok güzel bir şehir!
- Birkaç saat görebildiğimiz Milano ise hayal kırıklığıydı. Şehrin arka tarafları çok çirkindi. Ama Duomo (Katedral) bu zamana dek gördüklerim içerisinde en güzeli ve görkemlisiydi.
- Siena kesinlikle daha fazla tanınmayı hak eden bir şehir. Tarihi o kadar başarıyla korumuşlar ki! Sadece tarihi bir kent olduğu için değil, yaşam alanlarının çekiciliği nedeniyle de görmeye değer. Sanırım dünyada eşi benzeri yoktur, bu nedenle de "Siena mı, Como mu ?" sorusunu Siena diye cevapladık. Tabii Como'yu da unutmadık, sadece Venedik, Verona, Como seyahatine erteledik .
Özetle, Toskana'da genel olarak tam da umduğumu buldum. Bakmaya doyamayacağınız güzellikte evler, hepsi çiçeklerle süslenmiş, hepsi birer tablo gibi.
İtalya'da gördüğüm hemen hemen her yer için için kesinlikle yaşanılası diyebilirim:
İtalyanlar'ı kendime çok yakın bulduğum için, evleri çok çok güzel olduğu için, İtalyanca çok keyifli bir dil olduğu için ve tabii yemeklerine bayıldığım için!
İtalya'dan diğer detaylar:
- Çocuklarla gidilebilecek en güzel adreslerden biri. Hem havası güzel, hem de yemekleri nefis. Pizza ve makarnanın envai çeşidini bıkmadan usanmadan 6 gün boyunca tükettik. Zaten Eat, Pray, Love (Ye, Dua Et, Sev) kitabını okuduğumdan beri sürekli sözü geçen pizzalar, dolayısıyla epeyce motiveydim bu konuda!
- İnsanlar çok rahat. Tıpkı İspanyollar gibi siesta mantığı var, bazı mağazalar öğlenleri uzun saatler kapanıyor. Bu durum bizleri boğsa da, onların uzun yaşamasına sebebiyet verecek, orası kesin!
- Avrupa'da genel olarak sevmediğim katı kurallar silsilesi var. Bu seyahatte bundan gördüğüm iki örnek şöyleydi: 40 kişilik Japon bir grubun rehberi, oteldeki resepsiyon görevlisini, herkesin farklı saatte kahvaltı edebilmesi için ikna etmeye çalışıyordu. Ertesi gün serbest günleri olacağı için hepsinin aynı anda kahvaltı etmesi kadar saçma bir şey yoktu ve tatil hizmeti veren bir otelin bu konuda ısrarcı olması kadar da anlamsız bir şey olamazdı, ama resepsiyon görevlisi Nuh dedi, peygamber demedi! Bir keresinde de otopark ücretini -Günlük 35 Euro!- fazla bulduğumuz için İspark benzeri yerlere park etmeye karar verdik ve otopark görevlisi otoparkın içerisinden dönerek çıkmamıza dahi izin vermedi! (Zaten giriş yapmıştık, yani amaç içeri girmemizi önlemek değildi ve dar bir sokağa geri geri çıkmak zorunda kaldık)
- İtalyanlar'da pazarlık mantığı sıfır. İtalyanlar, biz Türkler'in alıştığı gibi değiller, bir kuruş dahi indirim yapmıyorlar. Seyahatimizin 3’üncü gününde bundan emin olup, denemeyi bıraktım!
- Burada ancak lüks restoranlarda yiyebileceğimiz kalitede pizzalar, hatta daha lezzetlisi orada her yerde! Kötü bir pizza yeme olasılığınız sıfıra yakın!
- Çocuklar oradaki gelatoları (dondurma), bizim dondurmalardan daha çok sevdi. Sanırım bunun nedeni, bizim hep tercih ettiğimiz Maraş dondurmasına nazaran daha yumuşak ve yenmesi (Daha doğrusu yalaması!) kolay oluşu.
- Her gün dondurma, makarna, pizza yediğimiz için eski doktorumuz Hülya Sonugür'in kulağını bol bol çınlattık. Ama bu hafta aralıksız sebze yemeye de ant içtik! :)
- İtalyanlar'ın Americano dedikleri ve Espresso'nun sulandırılmışı gibi olan kahve benim için zehirle eşdeğer. Çok acı ve çok koyu, ağza alınacak gibi değil! Cappuccino ise her zamanki gibi güzel.
- Ayşe Arman’ın röportajından görüp, tatil rotamızı İtalya'ya çevirmemizin en önemli nedenlerinden biri olan Rainbow Magicland, anlatıldığı gibi değildi kesinlikle. (İkinci nedenimiz de çocukların yemeğe bayılacakları düşüncesiydi.) Hayal kırıklığı demek abartı olur, çünkü çocuklar çok memnun kaldılar. Winx Show izlemek bile onlar için yeterliyken, değişik aletlerin de tadını çıkarttılar. Winx ormanında gezdiler, şeker görünümlü evlerde oynadılar. Ancak büyükler açısından bakıldığında kesinlikle Eurodisney'in yanına yaklaşamaz. Üstelik hiç uluslararası mantığı olmayan bir yer, her şey İtalyanca ve görevliler bile İngilizce bilmiyor! (Aslında bunu İstanbul'dayken de tahmin etmiştim, çünkü web sayfaları sadece İtalyanca!)
- Arabayla gezenler büyük benzinci marketlerinde kendilerini kaybedebilirler. Çeşit çeşit makarna, başta parmesan olmak üzere nefis İtalyan peynirleri, çikolatalar, makarna sosları, oyuncaklar emre amade! Biz de bu duraklardan birinde, klasik Nutella pozunu vermeyi ihmal etmedik ve ülkemize paket paket Parmesan ve renk renk, desen desen makarnalarla döndük.
- Tüm tatil boyunca görmeyi umduğum Outlet'i Valmontone'deki Rainbow Magicland'in hemen yanı başında bulmak hem sevinç, hem de hayal kırıklığıydı. Sevinçti, çünkü az da olsa dolaşabilecektim, hayal kırıklığıydı çünkü çocuklara ve R0ma'dan Milano'ya gidişe (Yol yaklaşık 6 saat sürüyor) ayırdığımız o günün içerisinde bu koskocaman outlete ancak 1 saatin biraz üzerinde bir zaman ayırabildik. (Bu outletin hakettiği tam bir gündü aslında.)
- Dönüş yolunda çocuklarla İtalya kararımızın ne kadar yerinde olduğunu düşünüyordum. Çünkü hem yemek çocuklar için çok keyifliydi, hem de Rainbow Magicland'de keyiflerine diyecek yoktu! Çocukla Avrupa, ama neresi diyenlerin Paris'ten sonraki ilk adresi İtalya olmalı bence!
Seyahat iştahı hiç kapanmayan bu ailenin bir sonraki gezisinde buluşmak dileğiyle... : ))