NLP’nin önemli varsayımlarından biri de “Harita bölgenin gerçeği değildir” ilkesidir. Birisi size haritada İstanbul’un yerini sorsa gösterdiğiniz yer İstanbul’un caddeleri, sokakları; yani kendisi değil haritada temsil edilen yeridir. Güzel bir kırmızı gül resmi, nasıl kırmızı gülün kendisi değilse bizim kırmızı gül ile ilgili duygularımız düşüncelerimiz, verdiğimiz anlam kırmızı gülün kendisi değildir.
Hepimizin geçmiş deneyimlerimize, inançlarımıza ve değerlerimize göre oluşturduğu bir dünya modeli vardır. Ve dünya modelimiz (haritamız) olaylara, durumlara bakış açımızı belirler; yani gerçeğimizi.
İnsanlar her zaman kendi haritasının en doğru olduğuna inanır, dolayısıyla “neyin gerçek olduğu konusunda her zaman haklıyım” iddiasına girer. Bu durum insan ilişkilerini yıpratmaktan, mutsuz olmaktan öteye geçmez.
Oysa haklı olmak yerine mutlu olmayı seçmek, haritanın bölgenin gerçeği olmadığını idrak edip buna göre davranmak, karşımızdaki kişinin haritasını anlamaya çalışmak bir anlamda esnek olmak hem sağlıklı ilişkiler kumamızı sağlar hem bizleri iletişime, anlayışa açık hâle getirir, hem de mutlu olmamızı sağlar.
Bununla ilgili çok sevdiğim bir örnek vereyim size: Elinize bir kupa alın, karşınızdaki kişiye sorun; “kupanın kulpu hangi tarafta sağda mı, solda mı?” Kulp size göre hangi taraftaysa karşıdaki kişiye göre tam ters taraftadır.
Kim iddia edebilir mutlak gerçeğin kendisinin gerçeği olduğunu? Gerçeği sadece kupaya yukarıdan bakarsanız görürsünüz, yani bakış açınızı değiştirdiğinizde, haritanın bölgenin gerçeği olmadığını keşfettiğinizde.
Sadece şunu bilmeniz yeterli: “Hiçbir şeyi değiştiremezsen, bakış açını değiştir…”