Batıl (Arapça sıfat, butlân’dan): boş, beyhude, yalan, çürük. İ’tikad ise (a uzun okunur) düğümlenip kalma, bir şeye bağlanma, inanma, gönülden tasdik ederek inanma demek… Mesela i’tikad-ı fâside “bozuk inanç” anlamına geliyor… Yani imandan (İngilizcesi faith) bir nebze öncesi veya duruma göre, ötesi. Günümüzde batıl itikat diye yazılıyor. İngilizcesi superstition.
Milyonlarca var da, bir tane örnek vereyim: Gece tırnak kesmek günahtır safsatası (safsata [fallacy] için bkz. http://www.safsatakilavuzu.com/) batıl itikadının temelinde elektrik icat edilmeden önceki zamanlarda, gece çok loş ortamda tırnak keserken pek çok yaralanmanın olduğu vakıası yatar.
Bu tür batıl itikatların temellerini Amerikalı antropolog Marvin Harris, parlak ve derin araştırmasında, kültürel davranışın -ilk bakışta genellikle çok şaşırtıcı olan- o sonsuz çeşitliliğinin, özel ekolojik şartlara uyarlanmalar olarak nasıl açıklanabileceğini gösteriyor.
Darwin nasıl biyolojik formların evrimini açıkladıysa, o da, kültürel formların evrimini açıklamayı, yani kültürlerin değişen ekolojik şartlara cevap olmak üzere özgün formları nasıl elde ettiklerini göstermeyi amaçlıyor; bu harikulade kitabı mutlaka okumalısınız: http://www.imge.com.tr/yayinevi/product_info.php?products_id=4592&osCsid=g73ps7jlnu9gh3u20ksbhepal0 ve http://www.ilknokta.com/urun/95133/Inekler-Domuzlar-Savaslar-ve-Cadilar.html.
Peki, batıl olanla doğru (true), hakiki (verity) olanı nasıl tefrik edeceğiz?
Akılla (Arapça: عقل).
Akıl nedir?
Immanuel Kant’a göre aklın sınırları şöyle çizilmiştir: “Akıl, fenomenlerin benzerliğinden kurallara varma yeteneğidir”.
Rudolf Eisler’in kapsamlı tarifine göreyse “Akıl (logos, epistêmê, intellectus, intelligentia, ratio, entendement, understanding) geniş kapsamıyla erotizmin karşısındaki zekâ olan düşünme gücüdür. Daha dar bir kapsamdaysa akıl, anlayış karşısında ruhun bir bütün olarak anlama, (doğru) kavrama (soyutlama) hükme varma kapasitesidir. Kısacası akıl, birbiriyle bağlantı kurarak kıyaslayan, inceleyen düşünce ve anlama, yani kelimelerin ve kavramların anlamlarını bilme yeteneği demektir. Akl-ı selîm (bon sense) ise özel bir eğitim almadan normal insanda doğal olarak mevcut olan, normal, metodik olmaktan uzak ve dolayısıyla yanlış sonuçlara daha kolay varabilen kavrama ve hüküm verme gücüdür”.
Arthur Schopenhauer de akıl, sebep ve sonucu ayırt etmektir: “Maddenin öznel râbıtası (bağıntısı) veya aynı olan causality (illiyet, nedensellik) akıldır ve bundan başka bir şey değildir. Tek işlevi ve tek gücü nedenselliği kavramaktır.
Klasikleşmiş olmasına rağmen kavramı tanımlamaktan uzak René Descartes’in sözü de tanınmıştır: “Akl-ı selîm, dünyada en iyi dağılmış olandır; çünkü herkes ondan nasibini iyice almış olduğunu sanır. Hatta her konuda zor memnun edilebilen kişiler bile sahip oldukları akıldan fazlasını istememektedirler”.
Lûgatlarda ve felsefede akıl kelimesinin karşılığı sebep (reason) olarak geçer; illet (cause) değil.
Yâni aklın ne olduğu mevzuu dahi bir kaos içinde sallanıyor, gene de kaosun içinde zımnen kozmos vardır. Her ne ise şu akıl, onsuz olmaktansa, onlu olmak müreccahtır.
Peki, akıl her şeyi kavrayıp anlayabilir mi?
Hayır, ama aklı kullanmak, bilimsel metodolojiyle meselelere yaklaşmak, daima safsatadan ve kör, batıl itikattan iyidir.
Neden?
Çünkü bilimsel (ilmî) bilgi daima yanlışlanabilir, dolayısıyla da her seferinde Hakikat’e daha çok yaklaşılabilir.
Şimdi size iki batıl, gayrı ilmî ve irrasyonel (akla aykırı) örnek vereceğim.
DHA’dan Ali Leylak bildirmiş: Bölgede Naimi Aşireti’ne mensup Şeyh Halaf olarak tanınan 65 yaşındaki Halaf Erte, her gün onlarca kişiye üç tutam saçını keserek şifa niyetine dağıtıyor. Şeyhin saçlarından medet ummak için kapısını çalan ziyaretçilerine eline aldığı makasıyla ak düşmüş olan saçlarından tutam tutam keserek, ardından bakır telli halka yapıp kolye biçimde bir beyaz beze sarıp çocuğu olmayan kadınlara, özürlü ve hasta kişilere dağıtan Şeyh Halaf, bu sayede sayısını bilmediği kadar kadını çocuk sahibi yaptığını söyledi.
12 yaşından beridir kuaförde hiç saç kestirmediğini, sürekli olarak kendi saçlarını kestiği için kat kat olan saçlarını şifa niyetine dağıttığını belirten Şeyh Erte, şöyle konuştu: “Bu Allah’ın bize verilen bir kerâmetidir. Biz burada bir sihir yapmıyoruz. Dedemizden kalma bir kerâmettir. Ben de bu rütbeyi taşıyorum. Bizden sonra çocuklarımız taşıyacak. Bizim yanımıza her türlü hastalığı olanlar geliyor. Doktordan şifa bulamayanlar, bizde şifa buluyorlar. Başı ağrıyanlar, çocuğu olmayan kadınlar geliyor. Ben de onların dileğini Allah’tan istiyorum. Adımız şeyh oğlu şeyhtir. Bu işi yaparken de para karşılığında yapmıyoruz”.
Harran’a bağlı Polat Köyü’nde oturan 4 çocuk annesi 33 yaşındaki Emine Deniz, 1 çocuk annesi 22 yaşındaki Zehra Doğan ile 3 çocuk annesi Havva Doğan, daha önce çocuklarının ölü veya düşük doğduğunu ancak Şeyh Halaf’ın ziyaret ettikten sonra kendilerine verilen kolye sayesinde çocuk sahibi olduklarını belirttiler.
devamı haftaya...