Evvet sevgili okur, belimize kemer yerine ışıklı kablolar dolayacak, kulağımızdan küpe yerine kedi merdivenleri sallandıracak kadar coşkuya gark olduğumuz, heyecandan gıppır gıpır gıpraştığımız şu mibarek kırismıs günlerinde nassınız bakalım? Hazırlıklar tamam mı? Değil mi??? Kız gözün kör olmasın; şunun şurasında 3 gün kaldı büyük güne! Tamam dur, panik yapma hemen. Şinci sana bi check list vericem; kontrol et bakalım eksik gedik neyin var. Beraberinde sunacağım parlak öneriler de cabası...
1- Portatif Çam Ağacı
Geçen yılbaşından kalan, katlayıp arka balkona kaldırdığın emektara ne oldu? Ne? Küçük oğlan tırmanmaya çalışırken kırdı mı? Amaaan boşver, zigonların yanındaki devetabanının suyu mu çıkmış allaanı seversen. Al sen süslerini anacım, dola devenin tabanlara! Sarkıt şöyle pırıl pırıl topçukları dört bir yanından! Benim diyen çam ağacını solda sıfır bırakmasa da, iyi mücadele edeceğinden kuşkun olmasın. Hayır nedir yani böyle; ille de çam ille de çam, dayatıyorlar millete?! Dalı budağı olsun yeter. Hayret bişey...
2- Kel Fatma
Bana sorarsan o kocca cüsseli hindileri sırtlanıp eve taşımaya, “cıngıl bels konsepti” yaratçam diye kuyruk sokumundan beş sıra ter akıtarak indir-kaldır cebelleşmeye hiç gerek yok. Al semizinden bir tavuk, yuttur misafirine hindi diye, olsun bitsin. Kocanın iş arkadaşının fesat karısı şüphelenecek olursa; minyon tipli bizimki de geç. Baktın uzatıyor yelloz; hemen B planına geç: Kaos yarat! “Aha geyik uçtu!” diye pencereyi göster mesela. Millet geyiği görmeye çalışırken fırsat o fırsat vınla mutfağa. Ha yok, dersen ki; “Gosssgoca kırismıs bu Gözde Hanımcığım; herşey usulünce olsun. Kel Fatma’ysa Kel Fatma! Alalım getirelim. Parası neyse verelim.” yemin olsun dudağıma mührü basar otururum. Ama benden uyarması; işi uzun bu Fatma olacak ibiklinin. Önce bir ağdasını yapacaksın. Güzelce duşunu aldıracaksın. Sonra adamakıllı yağlayıp fırında arkalı-önlü bronzlaştıracaksın. Folyodan pabuçlarını o tokurdak ayaklarına özenle giydireceksin. En nihayet, sızım sızım bir belle apışa apışa salondaki masaya taşıyıp ortadaki gümüş tepsiye pelvik muayene pozisyonunda yatıracaksın... Anaaam, ben anlatırken yoruldum. Delisin zaar...
3- Çorap
Birkaç adet, şömine üstünden sallandırılmak üzere, 45-50 numara... Şömine yoksa soba da olur. Yalnız bunların içine hediye doldurmak gerekiyor, biliyon di mi? Ne kadar büyük çorap, o kadar çok hediye... İyisi mi sen, çıkar ordan kızın küçülen çoraplardan allı yeşilli 1-2 tane. Şeker, lokum, yemiş, bişiiler de depiver içine. Ooh misler gibi. Parayı sokakta mı buluyoruz kardeşim! Devir ekonomi devri. (Bu lafı da çocukluğumdan beri duyarım. Ne bitmez devirmiş anasını satiim.)
4- Kırmızı Don
Uğur getirdiği rivayet ediliyor. Ama bence beyazdan şaşma. Don dediğin kiri pası gösterir. Sararmış mı kararmış mı anlamadığın iç çamaşırı mı olur? Olmaz tabi ya. Giy sen ak pak kalın lastikli yüzde yüz pamuklunu. Sıcacık ısıtsın göbeğini. Kırmızı donmuş! Lan uğur benim kıçımdaki donun yüzü suyu hürmetine gelecekse hiç gelmesin daha iyi! Boşversene bacım. Ele gitsin bunu da...
5- Ökse Otu
Saatler tam gece yarısını gösterdiğinde altında öpüşülmek üzere duvara, tavana, kirişe vs. tutturulması gereken bitki. Kimde gözün varsa, o dakka o saniye o otun altında kafakola alıp dudağına yapışıyorsun. Sonraki bir sene eziyetin binbir türlüsünü de etsen göz bebekleri kalp şeklinde dolaşıyor alık. Yatağına kahvaltılar falan getiriyor. Muş yani... Öyle diyorlar... Denemeye değer sanki ama, ne dersin? Lakin benden uyarması; 12’ye 5 kala işi gücü bırak, sevgilini, kocanı, nişanlını, ya da artık kime yanıksan işte onu al yanına, otur altına. Milim kıpırdama yerinden. Misal, kayınvaliden su falan isteyecek olursa git kendin al de. Son saniye oyunlarına gelme. Şakası yok; aşk hayatının bekası bu otun altındayken kapacağın buseye bağlı.
6- Noel Baba
Bilerek sona bıraktım bu maddeyi. Üzerine konuşasım olmadığı için. Noel Baba’nın bizzat kendisiyle bir derdim olduğundan değil. Bir zamanlar ben de çok severdim bu ak sakallı, nur yüzlü dedeyi... Ta ki...
Ufacık tefecik içi dolu turşucuk olduğum yıllardı. Anaokuluna gidiyordum. Benimkiler, yani annemle babam, muhtemelen diğer birçok anne-babanın yaptığı gibi; Noel Baba’nın, yılbaşı gecesi, herkes uyuyup el ayak çekildikten sonra evlerin bacasından (bizim ev amerikan filmlerindeki gibi şömineli bir villa değil; fındık kadar bir apartuman dairesi olduğundan camdan ya da kapıdan tabii) girip çocuklara hediye bıraktıklarını söylemişlerdi. Böyle bir efsaneye hangi çocuk tav olmaz? Hele de benim gibi muadillerinin on misli hayalperest bir veletsen... Öyle her istediği yapılan bir çocuk da olmadığımdan neredeyse tüm umutlarımı ha bu kırmızı kukuletalı dedeye bağladım... Fakat, benim edi ile büdü (annemle babam) şöyle birşey ekleme gafletinde bulundular; Noel Baba’ya, sümme haşa; dua etmek demiim de, uykuya geçmeden önce onunla konuşmam mı ne gerekiyormuş. Dilek dileyecekmişim dilek. Eh, sen hediye seçimini 5 yaşındaki çocuğa bırakırsan...
Birinci yıl; “Noooolursun Noel Baba, benim de Çağla’nınki gibi kocaman bir bebek evim olsun” diye yalvar yakar dileğimi tutar yatarım. Sabah yastığın altında bir tadelle! Ertesi yıl yine; “Simge’ye geçen yıl getirdiğin o pembe bisikletten bana da getir lütfeeen, bak yalvarıyorum sanaaa” diye sayıklaya sayıklaya sızarım. Sabah yastığın altında bir muzlu süt + bir paket sakız + bir tadelle! Yatağın altına bakarım, etrafı kolaçan ederim, olmadı diğer odaları gezerim... Yok. Dış kapıyı açıp baktığımı bile bilirim. Büyük ya hediye, belki kapının önüne bırakmıştır diye... Hasılı, ne bisiklet, ne bebek evi, ne beyaz patenler, ne kabarık etekli elbise, ne bacakları bükülen barbie... Hiçbir siparişim elime ulaşmadı. Annemle babama da söylemezdim ne dilediğimi. Gurur mu yapardım artık ne... Böyle böyle derken aradan yıllar geçti. Ve ben her yılın ilk günü, suya düşen hayallerimi tek tek toplayıp, kurutup, baş ucumdaki baloncuklara geri koydum. Hiç vazgeçmedim. Taa ki 9-10 yaşlarımda annem bana acı gerçeği açıklayana kadar!
Bugün 34 yaşında koca bir kadınım. Fakat kızım, Noel Baba’yı gösterip “bu kim anne?” diye sorduğunda; “dilediği çocuğa dilediği hediyeyi getiren yavşak herifin teki!” dememek için kendimi zor tutuyorum...
Hal böyle olunca, Santa ve geyiklerine dair söyleyecek pek fazla birşeyim yok sana sevgili okur. Ama, gözünün yağını yiyem bişey de, bizi böyle önerisiz koma diye diretiyorsan:
Nasreddin Hoca ile eşeğini tek geçerim!
Bir yıl sonra görüşmek üzere. :P İyi yıllar efenim...
https://twitter.com/#!/kanaviche