Hayattan haz duyamama, eskiden zevk aldığı şeyleri artık hiçbir şey olarak görme…
Kendini çökkün ve bedbin hissetme, mutsuzluk ve umutsuzluk.
Özgüvenin yerlerde sürünmesi, kendine güvensizlik, konsantrasyon güçlüğü, kolayca ağlama ve öfkelenme.
Sevmeme, sevilememe, toplumdan uzaklaşma.
Hayatı anlamsız bulma, hâttâ ölüm düşünceleri…
Böyle bir anne var, bir de çocuğu…
Bu, tıbbî bir âcil durumdur; tıpkı apandisit patlaması gibi!
Analar yavrularına iki tür gıda ve verirler:
1) Süt yâhut mama vs.
2) Sevgi ve temel güven duygusu…
Depresyondaki anne, bu ikisini de veremeyen bir bîçâredir, ciddi derecede hastadır. Eğer eleştirilip bir de, “Annelik görevlerini yapmamakla” itham edilirse, intihar dahi edebilir; çünkü depresyon, bir nev’î “ruh kanseridir.” Doğru tedavi edilmezse öldürebilir!
Bakmayın birtakım gazetelerde yazılıp çizilenlere, asla itibâr etmeyin.
Çünkü bu depresyon “bulaşıcıdır"; mikroplarla değil ama gıdasızlıktan bulaşır.
Hele küçük bebekler ve ergenliğe kadar olan dönemdeki çocukların sütünün, mamasının, yemeğinin ikamesi vardır ama evrimsel kodla yüklenmesi gereken bağlanma, temel güven duygusu ve huzurun yerine konacak hiçbir şey yoktur.
Annenin depresyonunun en hızlı ve doğru şekilde tedavi edilmesi, çocuğun da bütün bir hayatı kazanmasını sağlayacaktır.
Sevgili eş dost, ebeveynler, âile büyükleri; bırakın süt vermesin bebeğine anası.
Hiçbir şey olmaz!
Ama o çocuk da, ana da bir daha iflâh olmaz.
İlâç mı, elektrokonvülsif terapi mi, ne gerekiyorsa…
Derhâl, âcilen tedavi ettirin.
Yoksa vebâl altına girersiniz.
Günahı da boynunuza olur.
İnsanlık, Allah ve her şey üzerine…
Psikiyatrınıza güvenin.
Sıhhât ve saadet dolu günlere…